Canı çok sıkılıyordu. Bir şeyler yazmak için bilgisayarın başına oturdu. Bir öykü yazmalıydı. Ama konusu ne olmalıydı, bir türlü aklına bir şey gelmiyordu. Biraz mizahi bir şeyler yazmalıydı. Şu pandemi ortamında çok ciddi şeyler zaten sıkıntıdan patlayacak durumdaki okurlardan ilgi göremezdi. Örneğin duygusal bir öykü yazsa şöyle şarkılı, türkülü… Sonunda işi arabeske bağlayıp salya sümük ağlak bir metin yazsa bu ortamda gitmezdi.
Daha relaks olmalıydı konu. Okuyucu satırlar arasında gülümsemeliydi. Lakin içi gülmeyen yazarın satırları surat asıyordu. Klavye ekrana bir A yapıyordu ki sorma gitsin. A, Resmi Gazete’nin mevzuat bölümünden sıvışıp kendisine bir çay sigara molası vermiş gibi gayet bezgin bir hâlde kuruluveriyordu sayfanın kenarına. Çekiyordu ortaya gelmiyordu. İnadı tutmuştu A olacak kıytırık harfin.
Yazar birden dellendi ve başladı konuşmaya A ile.
“Kardeşim neden inatla o köşeye sıkışıp kaldın? Ortala yapıyorum yine oradasın. Backspace tuşu ile sürüklüyorum inadı tutmuş merkep gibi bir adım atmıyorsun. Bela mısın başıma?”
A, başını kaldırıp boş boş baktı klavye başındaki bedbin yazarın kan çanağına dönmüş gözüne. Öyle bir “La Havle” çekti ki gören şeyhülislamın dividinden düşmüş sanır. Açtı ağzını yumdu gözünü:
“Bana bak kardeşim alfabenin içinde 29 harf varken sen ne diye önce beni bulup oraya buraya itip kakıyorsun? Bir de sözüm ona edip olacaksın. Ne sandın sen beni ha! Öyle oraya buraya yazıp geçtiğin süklüm püklüm Allah çakmış taş gibi yerine oturan, silgiyi vur sesi çıkmayan sünepe sessiz harf miyim ben? Paçoz! Deli! Ben A’yım be A! Alfabenin baş harfi, sesli ve sessiz harflerin ağası, anlı şanlı A... Boru mu sandın, koskoca A!”
Yazar bir anda silkindi, kendine geldi. Üzerindeki rehavet kalkmıştı. Bir harf kendisine karşı geliyordu. Olacak şey miydi bu? Bunca yıldır şiirler yazmış, denemeler karalamış, öyküler döktürmüş, çarşaf çarşaf makaleler telif etmiş bir yazarın şimdi bir harfe gücü yetmiyordu. Bir de üstüne üstlük çirkef kenar mahalle bitirimleri gibi upuzun bir dil, fütursuz bir üslup, carcar bir çene! Ne oluyordu böyle? Kafayı mı yiyordu? Ulan depresyona girmişti de haberi mi yoktu acaba? Ne yapsa bir psikoloğa mı gitse yoksa psikiyatra mı? Ulan bunların hangisi hâlden anlayan cinsiydi? Birisi işi ilaca bağlıyor başından savıyordu. Sonra o ilaç bağımlılık yapınca papazı buluyordun, kurtul kurtulabilirsen? Bir de siciline işlenir gibi TC kimlik numarasında E-Devlet’e oradan sağlık bilgilerine işleniyor. Neydi adı obsesif kompulsif despresif bozukluk gibi bir şey…
Önce Google’a soracak oldu bu neydi diye sonra boş verdi. Halk tabiriyle kafayı yemek gibi bir şey olmalıydı. Bir an A’yı unutmuş gibi düşünüyordu lakin A, yüzsüzlük edip “Ne o, laf ebesi dut yemiş bülbül gibi sustun? Arpacı kumrusu gibi düşünüyorsun.” diye laf atınca işler değişti.
Elini masaya vurdu ve bağırdı yazar:
“Ne diyon lan sen? Kimsin lan sen! Seni bana parayla mı verdiler?”
A, başındaki sivri foterini ve kravatını düzeltip:
“Çok da çirkefiz yani! Arka sokaklardan mı geldik yoksa? Bu nasıl galiz ifadeler? Bir yazara bu külhanbeyi ağızlar yakışıyor mu?”
Yazar iyice dellenmişti:
“Ulan deminden beri bana hakaretler, tehditler savuran sen değil miydin? Ne çabuk efendiye bağladın işi. Yoksa sen de mi kafayı kırdın. Lan oğlum bipolar mısın sen?”
A, birden kıpkırmızı oldu. Deminki naiflik ve beyefendiliğin yerini yine eski külhanbeyi hâli almıştı.
“Sen kendine bak ulan deli, bipolar manik depresif de sensin, obsesif kompulsif despresif de... Ağzını topla!”
Yazar yine şoktaydı. Sanki bu A onun içinden geçenleri okuyor gibiydi.
“Lan sen benim içimden geçenleri mi okuyorsun yoksa?” diye gürledi.
A, sırtını ekranın kenar cetveline dayayıp sırıtarak:
“He, içindekileri okuyorum nolacak? Sen bilmiyor musun ben ermiş bir harfim? Aklındakini de, karnındakini de bilirim.”
Yazar tek kelime ile cevapladı bu istihza dolu ifadeleri.
“Ukala sen de!”
A, bu çıldırtıcı alaycı üslupla yazarın üzerine gitmeye devam etti.
“Ukala ne demek biliyor musun?”
“Senin gibi çokbilmişlere denir canım.”
“Bilemedin canım, benim gibi çok akıllılara denir.”
“Ukala ve kendini beğenmiş bir harfsin işte!”
“Senin gibi adını yazara çıkarıp üç satır öykü yazamayan kadük bir yazar olmaktansa çok bilmiş bir harf olmayı tercih ederim.”
Yazar yine şaşırmıştı:
“Ulan sen nereden bildin benim bir öykü yazmak isteyip yazamadığımı?”
A, kahkahayı patlattı:
“Ulan sen amma da safmışsın be. Yahu bir de seni okuyorlar ya onlara da bir laf bulamıyorum. Lan oğlum senin kurduğun her cümlede benden muhakkak bir tane A vardır, şapşik. Oradan okuyorum içinden geçenleri. Olmadığım cümleler de oluyor ama nasıl olsa oradaki sessiz yavrular bana muhtaç. Bir cümle sonra tıpış tıpış yanıma gelecekler ve benimle beraber yazılmak için yalvaracaklar. Ben de onlara “Bir önceki benim olmadığım cümlede ne dedi bu yazar efendi?” dediğimde sessiz kuşlarım başlıyorlar ötmeye. Kendileri bilir, yoksa beni unutmaları gerekiyor. O zaman da senin sessiz dediğin bu harfler oluyor mu sana ebkem! Paşa gönülleri bilir. A sesi veremeyen bir sessiz harfi kim alfabede tutar? Kâinattaki her varlık kendini gösterme, ispat etme derdinde. Ne yaparsın alış-veriş dünyası. Al gülüm ver gülüm. Bedava ekmek yok. Anladın mı canım?”
Yazar kafayı yiyecek durumdaydı. Bir harf ona resmen kafa tutuyordu. “Ulan dedi, bu ukala tüm harfleri örgütlerse halim nice olur?” Düşünsenize bir kere, alfabedeki 29 harf ona kafa tutuyor ve anlamlı tek bir kelime yazamıyor…
O esnada A yine kahkahalar atmaya başladı. Öyle ki gülmekten dengesi bozulmuş birkaç kere tepe taklak olmuştu ama nihayet iki ayak üstüne dikilmeye muktedir olmuştu.
Yazar panik bir halde sordu:
“Yine neye gülüyorsun zevzek harf?”
A, gülmekten konuşamıyordu ama zar zor konuşmaya başladı.
“Düşünebiliyorsun ya ona gülüyorum. Ha ha ha! Tıpkı düşündüğün gibi bu harfleri bir ayartıyorum bir anda 29 tümenden müteşekkil bir harf ordusu karşına çıkıyor ve seni ağır bir bombardımana tutuyor. Bu ne demektir biliyor musun? Seni istesem bir dakikada kilitlerim. Akıllı ol yazar efendi, benimle konuşurken saygılı ol. Yoksa hâlin duman olur. Sahi sen aşını yaptırdın mı?”
Yazar, bu beklenmedik sual karşısında yine şaşkın bir halde sordu:
“Ne aşısı?”
“Benimle hırlaşıyorsun ya mafazanallah birbirimize girersek kendimi garantiye almam lazım. Ne aşısı olacak sersem? Korona aşını oldun mu?”
Yazar hipnoz olmuş gibi cevapladı.
“Birinci dozu vurundum. Kovid geçirenlerden ilk doz Biontec olanlara ikinci aşı gerekmiyormuş. Aşılarım tam.”
A, yine iğrenç bir kahkaha bastı.
“Uyu sen ayakta. O karar kaldırıldı.”
Yazar panikle:
“Ne diyorsun sen?”
A, gayet sakin bir şekilde:
“İnanmıyorsan aç E-Nabız’a bak.”
Yazar hemen telefonu aldı eline ve E-Nabız’a girdi. Bir de ne görsün gerçekten ikinci doz aşı için randevu alması gerekiyordu.
A, alaycı bir gülümseme atıp:
“Ne oldu, inandın mı? Senin daha kendinden haberin yok, kalkmış öykü yazacaksın da millete bir şeyler anlatacaksın. Vay babam vay! Bir de millet okumuyor diyorlar. Kendini okumayanı millet niye okusun? Yazara bak yazara! Ne umuyon bacından, bacın ölüyor acından!”
Yazar yine sinirlenmişti.
“Sus lan artık. Vicdan azabı gibi bu nasıl bir çenedir! Sus artık sus. Keşke sen de sessiz bir harf olaydın. Daral geldi senden.”
A da altta kalır mı, bastı tehdidi.
“Bittin oğlum sen! Seni lal edeceğim, görürsün sen kekeme kalacaksın. Bir düzgün cümle yazamayacaksın!”
Yazar hışımla önündeki bilgisayarı kapatmak için power düğmesine abandı.
“Görürsün sen çakma kabadayı!” diye bağırdı.
Bilgisayar bir türlü kapanmıyordu. Ayağa kalktı bilgisayara bir tekme salladı. Bilgisayar karşı duvara çarpıp tuzla buz olmuştu. Ayağının acısını o gürültünün ardından canevinde hisseden yazar birden yerinde iki büklüm oluvermişti.
Başında birisi bağırıp duruyordu:
“Ne yaptın, ne yaptın! Allah kahretmesin seni!”
Yazar acısından yumulan gözlerini hafifçe açtı. Bir de ne görsün kendisi yataktaydı ve eşi başında ağlıyordu.
“Beğendin mi yaptığını? Uyku mu uyuyorsun futbol mu oynuyorsun belli değil.”
Yerinden doğruldu, acıyan ayağına bakarken karyola başlığının yerinde olmadığını gördü. Acıyla biraz daha doğruldu karyola başlığı yerde yatıyordu. Ayağı morarmış bir durumdaydı. Ayağa kalktığında üzerine basamıyordu.