Bundan üç, beş, on Elon yılı önceydi. Sarı Turp’un Kör Elon, Mars’a ilk kolonisini kurmuş ve burasının adını Elonya koymuştu. Tabii yapılan ilk seçimde de Elonya’nın seçilmiş ilk muhtarı olmuştu. Elonya, masklık ile yönetiliyordu. İleri düzeyde demokratik bir masklık olan Elonya’da mask seçilebilmenin de şartları vardı. İlk şart, Elon ailesinden olmaktı ve aile meclisi kendi arasında seçim yaparak mask adayını seçiyordu. Bu ilk turda seçilen mask adayının öz adı hemen yapılan bir törenle Elon olarak değiştiriliyordu ve genel seçimlere gidiliyordu. İkinci bir aday çıkma ihtimali olmadığı için hâliyle halkın yüzde yüzünün oylarıyla yeni mask seçilmiş oluyordu. Elonya’da seçimlere katılmak mecburi idi ve seçimler dijital olarak yapılıyordu. Haberleşmede tek operatör olan Maskcell’de 0000’a ELON yazıp gönderince seçimde oy verilmiş olunuyordu. Bu mesajın da her harfi 1 Elon dolarıydı. Elonya’nın para birimi Elon doları idi ve kolonideki tek yetkili banka da Rockefeller Bankasıydı.
1. Elon’un Mars’ta koloni oluşturduğunu duyan ve adı kâinatta bilumum pis işler ile anılır olan Bidonların Virüsçü Bill, bu duruma seyirci kalamamıştı. O da Çinli ortakları ile ne yapıp edip Mars’ın dağlık bölgelerinden bir yere ayrı bir koloni kurmayı başarmıştı. Yeni kurulan bu koloninin adı da Bilistan olmuştu. Tabii ki bu kolonide de adına muhtarlık denilen yeni bir yönetim sistemi kurulmuştu. Bilistan Yüce Meclisi denilen bir oluşumda halkın seçtiği 10, Çinlilerden 20 temsilci ile Bill hanedanından 50 temsilci görev alıyordu. Bu temsilciler de kendi aralarında her 10 üye için bir senatör atıyordu. Buna göre halkın 1, Çinlilerin 2, Bill hanedanının da 5 aza seçme hakkı vardı. Azalar da kendi arasında beş yıllığına bir muhtar seçiyordu.
Kararlar alınırken Çinli ve Bill hanedanından olan azaların veto hakkı bulunurken halkın temsilcisi olan azaların ise sadece kararlara itiraz etme ve tutanaklara şerh düşürme hakkı vardı demokratik olarak. Bilistan’ın para birimi de Bill doları idi ve burada tek yetkili banka Rothscild Bank idi.
Bilistan ve Elonya arasındaki ara bölge ise farklı madenlerin olduğu bir bölgeydi. Burada en başta marsyum denilen bir maden çıkıyordu. Bu maden basit bir ısıl işlemle önce eriyip istenilen şekli alıyor, soğumaya bırakıldığında ise birden sertleşiyor ve bir daha erimiyordu. Kimi bilim adamlarına göre de bu marsyum madeninin altında çok büyük bir su kaynağı vardı. Ancak bu katman delinmeden suya ulaşmak imkânsızdı.
Her iki kolonin arasındaki bu bölge yüzünden iki koloni arasında başlayan Birinci Feza Muharebeleri’nde yenişemeyen iki koloni, sonunda sulh mütarekesi yapmak durumunda kalmıştı. Varılan antlaşma gereği bu ara bölgenin kullanımı ortak olacaktı.
İşin aslı bu iki koloninin birbirleriyle barışmaya hiç niyeti yoktu ama Mars’a yaklaşan devasa bir göktaşının gölgesi gezegenin üzerine düşünce, gök korkusundan harbe son verilmişti. Her iki orduya ait askerler de kolonilerine çekilmişler, atmosfer fanuslarının perdelerini çekip korku içinde akıbetlerini beklemeye başlamışlardı. Her iki koloninin devlet başkanlarının ağzını bıçak açmıyordu.
Ancak bu demek değildi ki hiçbir şey yapmıyorlardı. Elonya Maskı 28. Elon dünyadaki derin bağlantıları ile irtibata geçerek durduk yere peyda olan bu gök taşının ne ayak olduğunu soruşturmuştu. Aldığı bilgiler hiç de iç açıcı değildi. Kimi kaynaklara göre bu gök taşını Rus istihbaratı o tarafa yönlendirmişti. Rusların elinde manyetik etkili büyük bir elektron silahı vardı ve fezanın derinliklerinde atıl vaziyette bekleyen bu devasa gök taşını, bu silah sayesinde Marsa göndermişlerdi. Rusların kuyruk acısı da şuydu. Zamanın Devlet Başkanı Putin, Elonya’nın kurucusu 1. Elon’dan kendisine Mars’tan bir evlek tarla ile şöyle fezaya nazır, bakınca Dünya’nın görülebileceği manzaralı bir yerden kaçak üç beş yüz gökdelen dikilecek kadar imarsız bir arsa yeri istemişti ama bir türlü onu razı edip el kadar arsayı alamamıştı.
28. Elon kara kara düşünmeye başladı. “Ulan kör herif, inat edene kadar el kadar yeri verseydin ne olurdu?” diye ecdadına rahmet okuduktan sonra kara kara düşünmeye başladı. Öyle ya ne yapacaklardı şimdi?
Bilistan’da da durumlar pek iç açıcı değildi. Gök korkusundan Bilistan Din İşleri Başkanı Papa 17. Bill, Müslüman olduğunu açıklamış, kendisini sünnet eden doktora 50 bin Bill doları vereceğini ilan etmişti. Halk da kilisenin çanını sökerek onun yerine radyo alıcılı devasa bir hoparlör takmıştı. Her gün Kâbe’ye bağlanıp beş vakit ezan okutuyorlardı. Bütün meyhaneler kapanmıştı. Halk her gün Bilistan muhtarlık binasının önünde gösteri yaparak devletin dininin İslamiyet olması için nümayiş yapıyordu. Muhtar 24. Bill çaresizdi.
Bilistan’daki dini ayaklanma anında Elonya’da da duyulmuştu. Burada da gök korkusu iyice halkı tedirgin etmişti. Yahudi cemaatin dini lideri Haham 17. Eloni de bir açıklama yapıp bu son durumdan kiliseyi suçlayarak rüşvet karşılığında günah çıkarma gibi nedenlerden dolayı başlarına bu lanetin geldiğini iddia etmişti.
İddialar karşısında Elonya Katolik Kilisesi de kepenklerini kapatmış ve kilise elektrik su ve Mars gaz faturalarını ödeyemediğinden icralık olmuştu. Papa 15. Maskeni istifa etmişti. Halk arasında onun da gizli Müslüman olduğu hakkında dedikodular yayılmıştı.
Bu yeni kriz Elonya’da ekonomik krize dönmüştü. Elonya kolonisinde finans işlerini yürüten Rockefeller Bankası, piyasaya Rockscoin isminde yeni bir para sürerek elindeki tüm Elon dolarını değerinin yarısına satın almaya başlamıştı bile. Bir hafta içinde kolonide Rockscoin, piyasaları ele geçirmişti.
Bill kolonisinde de finans işlerini yürüten Roth scild Bank da benzer bir uygulama ile elindeki piyasaya Shildcoin isminde bir para sürerek Bill dolarlarını değerinin yarı fiyatına bu yeni para ile değiştirmeye başlamıştı.
Ekonomik krizin eşiğine gelen iki kolonideki finansörler hemen gizlice anlaşmış ve böyle bir operasyon yapmıştı. Her iki kolonide halk deli gibi bu yeni paraya yatırım yapıyordu. Artık her iki kolonide de genel geçer para Rockscoin olmuştu.
Elonya ve Bilistan ekonomisi iflasın eşiğindeydi. Artık kolonilerine hükmedemeyecek duruma gelmişlerdi. Bu arada insanlar dünyaya geri dönmek için Feza Hava Yolları bürolarının önünde kuyruğa girmişti. Ancak hızla yaklaşan gök taşının, bir manyetik çekim alanı oluşturmasından korkulduğu için uçuşlara izin verilmiyordu.
Bu arada bilim adamları Mars’tan Dünya’ya bir hava tüneli kurmak üzerinde çalışıyordu. Mars’ta bulunan marsyum isimli elementin hafif bir ısıl işlemle balon gibi genişlediği keşfedilmişti. Bu konuda her iki koloninin de ortak hareket etmesi gerekiyordu. Zira marsyum yatakları her iki koloninin ortasında bulunan serbest bölgede çıkıyordu. Dolayısıyla buranın kullanımı ortaktı.
Elonya Maskı 28. Elon ile Bilistan Muhtarı 24. Bill sonunda tarafsız bölgede yemekli bir görüşme yapmak zorunda kalmıştı. Yemekte Marsgelin çorbası, kozmik salata, Elonya pastırmalı kuru fasulye, Çin pilavı, Bilköy hıyarlı cacık ve yarasa turşusu verildi. Tatlı olarak Bilistan’dan özel getirilen kızıl peynirle yapılmış Elonya künefesi vardı. Pilavın üstüne de yapay Mars eti didilmişti. Yemeğin üzerine Kızılmars maden suyu içilerek şişkinlikler alındıktan sonra sallama Mars çayları ikram edilmişti.
Yemek sonunda yapılan görüşmelerin ardından iki lider yemek hakkındaki görüşlerini paylaştılar. İkisi de yapay Mars etinin biraz ekşimsi olduğu ve kıvamının tam tutturulamadığı hususunda görüş birliğine varmıştı. Böylece iki lider de iyi bir sonradan gurme olduklarını göstermiş oldular.
Daha sonra siyasi meselelerin konuşulduğu ikinci bölümde Mars’tan Dünya’ya yapılacak olan tünelin çift şerit gidiş gelişli olarak ortaklaşa yapılmasına karar verildi. Karar her iki kolonide sevinçle karşılandı. Halk sokaklara dökülüp uçan arabalarıyla konvoy yaptı, sloganlar attı. Ancak Marsılıların dünyaya geri dönmesi hususunda dünyalıların tepkisi bilinmiyordu.
Elonya ve Bilistan Feza İşleri Bakanları zaman kaybetmeden Birleşmiş Milletler Teşkilatına müracaat ettiler. Bu talep üzerine BM acil koduyla toplanmış ve Mars’tan Dünya’ya yapılacak olan hava tüneli meselesini masaya yatırmıştı. Üye ülkelerin çoğu bunun yeni bir viral dalgaya sebep olacağını, zira Mars’a Bilistan ve Elonya kolonilerinin kurulduğu günden beri dünyada nezle ve grip dahi görülmediğini, bunların dünyaya geri kabul edilmesi hâlinde yine hastalıklarla mücadele edilmek zorunda kalınacağını ileri sürüyorlardı. Sonunda tünelin aya kadar yapılmasına müsaade edilmesine, gelenlerin ayda karantinaya alınmasına ve tam teşekküllü sağlık raporu alanların ay üzerinden hava araçlarıyla Dünya’ya kabul edilmesine karar verildi.
Günler geçiyor, gök taşı Mars’a yaklaşırken tünel inşaatı da ilerlemeye devam ediyordu. Tünelin ucu aya kadar yaklaşmıştı. Ayda da hummalı bir çalışma vardı. 10 bin yataklı bir sahra hastanesi kuruluyordu.
Bir sabah güneşin ilk ışıklarıyla gök taşı Mars yüzeyine yumuşak iniş yapmıştı. Tünelin ucunun aya varmadan gök taşının Mars’a indiğini öğrenen tünelin Japon asıllı şantiye şefi Harakimu, harakiri yaparak kendini fezanın boşluklarına bırakıverdi.
Halk panik içindeydi. Ancak sonradan aklı başına gelen Elonya ve Bilistanlılar gezegenlerine bir çarpma olmadığını anladılar. Bu bir gök taşı değil daha önce hiç görmedikleri bir uzay cismiydi.
Elonya Hava Kuvvetleri bu cismin üzerinde keşif uçuşları yaparak resimler çekti. Çekilen resimler, Bilistan’ın ileri teknoloji ürünü bilgisayarlarında incelenmek üzere Bilistan Bilgi ve İletişim Başkanlığına gönderildi. Kurum bünyesinde bir araştırma ekibi kurularak başına Prof. Dr. Mikro Softoğlu getirildi.
Mikro Softoğlu, Elonya’dan gelen resimleri, bilgisayara yükleyip araştırmayı başlattı. Saniyeler içerisinde milyarlarca veriyi işleyen bu bilgisayar, bir türlü doğru sonucu bulamıyordu. Softoğlu defalarca denemesine rağmen bilgisayarın sesli yanıt sistemi aynı şeyi söylüyordu:
“Eşleşme bulunamadı.”
Bunun üzerine Elonya’dan yeni resimler talep edildi. Elonya’nın Mars altı taarruz timleri uzay cismine gizlice yaklaşıp yeni resimler çektiler. Resimler, Bilistan bilgisayarlarına yüklendi. Gemi ile ilgili ilk tanımlama sonuçları çıkmaya başladı.
“Geminin kaputu 83 model MAN! Ön pancur 65 model Magürüs… Çamurluklar 75 model BMC… Motor 78 model 1210 Ford… Şaşe 79 model As Dodge… Üretim Antep sanayi… Dıt, dıt, dıt!”
Bu yeni resimlerde geminin tam önünde üst üste yığılmış yeşil renkli yuvarlak bir şeyler vardı. Bunlar da sanırım geminin mühimmatı olsa gerekti.
Ayrıca geminin dorsesinde bir yazı dikkat çekiyordu. Prof. Softoğlu görüntüyü iyice zoomlayarak büyüttü ve heceleyerek okumaya başladı.
“A-da-na-lı-yık / Al-la-hın / a-da-mı-yık”
Sonra geminin tavanında birden renkli ışıklar yanmaya başladı. Işıklar dijital bir tabelaya aitti. Tabelada ise “Karpuzcu Adanalı Karaoğlan” yazıyordu. O zaman geminin vitrininde bulunan ve ilk önce saldırı aracı sanılan yeşil renkli yuvarlak nesnelerin karpuz olduğu anlaşılmış ve derin bir oh çekilmişti.
Her iki tarafta da bilgisayarlar bu garip aleti tam olarak tanımlayamamıştı. Tüm umutlar Softoğlu’ndaydı. Ancak o da çaresiz makinanın vereceği cevabı bekliyordu. Derken bilgisayardan simsiyah dumanlar yükselmeye başladı. Softoğlu, bilgisayarın fişini çekmek için hamle yapsa da başarılı olamadı. Bilgisayar büyük bir gürültü ile infilak etti.
Bu esnada televizyonlarında olayı canlı yayında izleyen ve gezegenlerine inen bu cismin ne olduğunu anlamak isteyen Elonya ve Bilistan halkı, heyecanlı bir bekleyiş içerisindeydi. Kimdi bu geminin içindekiler?
Derken geminin pembe pancurlu perdeleri açıldı ve kanatlı kapısı açıldı. Gemiden ayağında şalvar başında kasketi ile karayağız, bıyıklı bir adam çıktı. Elinde sivri uçlu demirler vardı.
Adam orta yere bir ateşi yaktı ve dumanlar yükselince adamın ne yaptığını anlamayan halk saldırı başladı korkusuyla marsiptüs ağaçlarının arkasına saklandı. Ancak ortalığı kesif bir et kokusu sardı. Öyle ki bu koku, Elonya ve Bilistan hava filtre sisteminden sızarak her iki koloninin sokaklarında yayılmaya başladı.
Elonyalı bir adam bağırdı:
“Anam avradım olsun bu adam mangal yakıyor. Büyük büyük dedem İncirlik Hava Üssünde çalışmış. Biz nesiller boyu mangal yakarız. Elonya’da yasaklanmasaydı burada da yakardık.”
Mangal keyfini bilen başka Elonyalılar da adamı tasdik etmişti. Bilistan’da da mangalı bilenler halka bu özel lezzeti anlatmaya başlamıştı bile.
Gerçekten de şalvarlı adam mangalı yakmış ve üzerine ciğerleri ve etleri yerleştirince ortalığı bir duman kaplamıştı.
Halk bu konuyu özlemişti. Çok geçmeden bir dalgalanma oldu. Eline “Yapay et istemezük”, “Mangal hakkımız söke söke alırız”, “Mangalda ciğer, kanat, bonfile/Yanında şalgam. Keyif benim kime ne!” yazılı pankartlarla halk sokaklara döküldü. Bir anda asayiş bozuluvermişti.
Sonra gemiden bir müzik sesi yükseldi.
“Adana’ya gidek mi?
Şalvarından giyek mi?
Kebabından yiyek mi?
He ya gardaş gel gidek!”
Türküsü çalıyordu. Peşinden de bir anons başladı.
“Kesmece bunlar! Haydi karpuza gel! Mars kırmızısı bunlar!”