KIR AĞASI

Oruç sıcaklara gelmiş, Kır Ağsı bakmış ki:
Sabahlar akşam olur şey değil, bu, tiryâki;
Bütün gün esnemeden, hiddet etmeden bıkmış;
Al atla bağdaşarak “Yâ sefer!” demiş çıkmış.
Takım rahat, pala uygun, gazâ mübârek ola:
Tavuklu, hindili köylerde haftalarca mola.
Refîki arpayı bulmuş, keser ferîh ü fahûr;
Bu dört öğün yiyip ister sonunda bir de sahûr!
Bedâva sofraya düştün mü, hoş geçer Ramazan;
Misâfirim diye insan mukîm olur ba’zan.
Nasılsa bir gece bir düş görür bizim yolcu;
Sabâhı bekleyemez, yok ya hâinin orucu;
Uyandırır ne kadar köylü varsa, der: Çabucak,
Gidin bulun bana bir şöyle zorlu düş yoracak.
Çarıkçı Emmi’yi salık verir cemâ’at de,
–Fakat sahurda yatar, kalkamaz bu sâ’atte.
Biraz sabırlı olun...
–Şimdi isterim, gelecek:
Ben öyle bekleyemem, kalkamaz demek ne demek?

Çarıkçı Emmi gelen halkı uğratır kapıdan.
İkinci def’a gelirler:
–Ocağına düştük, aman,
Herif lâf anlamıyor, gel de sonra yat, haydi!
–Sabah sabah bu ne düştür be? Görmez olsaydı!
Henüz yatağıma uzandım... Bakındı aksiliğe...
Gebermediydi ya!
–Sen git de söz geçir deliye!
Ne söylesen kızıyor... Hak şaşırtmasın kulunu.
Adamcağız çıkar evden, tutar köyün yolunu,
Ki uyku sersemi tak der zavallının canına;
Düşer gelince nihâyet Kır Ağsı’nın yanına.
–Aman be emmi!
–Ne var!
–Düş yorar mısın?
–Be adam,
Biraz nefesleneyim, dur ki, yorgunum...
–Duramam.
–Neden?
–Fenâma gider beklemek de...
–Vah! Vah! Vah!
–Bilir misin ki ne gördüm...
–Hayırdır inşallah!
–Yemek yiyip yatıverdim, tamam yarıydı gece,
Bir öyle hayvana bindim ki, seçmedim iyice.
–Peki, o bindiğin at mıydı, anlasak, neydi?
–Bilir miyim? Yalınız dört ayaklı bir şeydi...
Katır mı desem? Eşek mi desem?
Öküz mü desem? İnek mi desem?
Al at mı desem? İdiç mi desem?
Koyun mu desem? Çepiç mi desem?
–Güzel!
–Biraz yürüdük...
–Geçtiğin nasıl yerdi?
–Nasıl mı yerdi? Unuttum, görür müsün derdi?
Yokuş mu desem? İniş mi desem?
Uzun mu desem? Geniş mi desem?
Çorak mı desem? Çayır mı desem?
Sulak mı desem? Hayır mı desem?
–Tamam! İlerde ne gördün?
–İlerde bir kocaman,
Karaltı vardı...
–Peki, ismi yok mu?
–Bilmem, aman!
Ağaç mı desem? Kütük mü desem?
Duvar mı desem? Höyük mü desem?
Ağıl mı desem? Hamam mı desem?
Yıkık mı desem? Tamam mı desem?
–Ya sonra?
–Karşıma, baktım, dikildi...
–Kim?
–Bir adam...
–Tanıştınız mı?
–O bilmem tanır mı, ben tanımam...
Babam mı desem? Kızım mı desem?
Hasım mı desem? Hısım mı desem?
Çıfıt mı desem? Gâvur mu desem?
Şudur mu desem? Budur mu desem?
–Uzatma, sen buluyorsun belânı Allah’tan...
Bu: Elde bir; yalınız pek seçilmiyor ne zaman...
Bugün mü desem? Yarın mı desem?
Uzak mı desem? Yakın mı desem?
Yazın mı desem? Güzün mü desem?
Güzün mü desem? Yazın mı desem?


Yorumlar - Yorum Yaz