Uzayın dört bir yanından getirilmiş kesme taşlarla yapımı tamamlanan şato, Kafdağı’nın kuzey yamaçlarına hâkim bir tepeye kurulmuştu. Terasında kaplan derisi koltuğunda oturup boşluğu izleyerek sonsuzluğu içselleştiren Tuğrul Tigin, düşünceli bir hâlde orta şekerli Türk kahvesini yudumluyordu. Alışılmış bir gürültüyle destursuz bir şekilde içeri giren Şahmurat Çılgısız:
“Selam yüce Tigin.” dedi.
“Selam Çılgısız, hoş geldin. Yine eteğinde neler var?”
Çılgısız:
“Gördüğüm kadarıyla pek keyiflisin. Bu keyfi bozmak istemem ama işler biraz ters gitti. Lale muhabbeti yapmak için şair Necati’ye uğrayacaktım. Gel gör ki bütün yüzyılları ışık hızıyla dolaşan, güneş enerjisiyle çalışan arabamın geri vitesinde bir arıza oluşmuş, bu yüzden ancak yüz yıl geri gidebiliyorum. Tamir ettirmek için hangi gezegene gitmem gerek bilemedim. Allah ustaların eline düşürmesin, hele de Türkiye’de... İnsanın kanını emiyorlar.
Bu arada Türkiye Teknoloji Enstitüsüne yeni atanan acemi biri makinelerle oynarken ülkeyi topyekûn yüz yıl geri götürmüş. Tamiri için uğraşıyorlarmış, galiba yurt dışından usta gelmesi gerekiyormuş. Neyse, ben bir haberin peşine düştüm. Çeşitli mesleklerden yüz kişi bir araya gelip whatsapp grubu kurmuş. Grubu aktif hale getirmek için neler yapabiliriz diye düşünülürken profilinde kahverengi kazaklı fotoğrafı olan bir adam: ‘Hey! Buldum, gelin yaşayan en büyük şairi seçelim.’ demiş.
Oyun oynadıkları zamanlardan kalan rengârenk misketler gibi bir sürü şairin ismini dökmüşler ortaya. Konuşmuşlar, tartışmışlar, kavgaya tutuşmuşlar ama bir türlü bir isim üzerinde uzlaşamamışlar. Sonunda yakasından üç düğme açmış bir adam demiş ki: ‘Gelin oylayalım.’ Bu teklif herkese mantıklı gelmiş. Oy çokluğu ile aday olanlardan biri, yaşayan en büyük şair seçilmiş. Ama tartışma yine bitmemiş. Pahalı çantasını elinden hiç bırakmayan kadın demiş ki: ‘İyi hoş da bizim millet taklitçidir, yarın her yerde yüz kişi bir araya gelip yaşayan en büyük şairi seçerse ne olur?’ ‘Tabii ki ortalık yaşayan en büyük şairden geçilmez olur.’ demişler.
Kelini kapatmak için gözlük takan adam demiş ki:
‘Olsun ne var bunda, yüz yerde seçilse fena mı olur? Yaşayan en büyük şairler antolojisi diye bir antoloji çıkarılır, şiire ve şaire doyarız.’ Fırfırlı eteği olan kadın: ‘Olmaz, o zaman bizim seçimimizin bir önemi kalmaz. Bunu tescil ettirelim kimse şair seçemesin.’ demiş. En sonunda fırfırlı eteği olan kadının dediği olmuş, oy birliği ile kabul edilmiş. Bu durum tescillenerek yaşayan en büyük şairi seçme yetkisi bu whatsapp grubunun olmuş.”
Tuğrul Tigin:
“Ben beğendim. Oldukça isabetli ve oldukça eğlenceli. Yakışır üstada.”
Çılgısız:
“Bunu muhafazakâr şairleri okuyan şiir okuyucuları kabullenememiş. En büyük yaşayan şairler bizim şairlerimizdir demişler. ‘Beni dinmeyen bir mavilik kanırtıyor / buna dayanamam.’ ve ‘Uyu da turnalar girsin rüyana / Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.’ diyen şairler arasında ancak bir tercih yapılabilir demiş kalabalıklar. Aralarına girdim destursuz, baktım durum iç açıcı değil. İkiye bölünmüşler, iç savaş çıktı çıkacak. Hemen orayı terk ettim.”
Tuğrul Tigin:
“İyi etmişsin. Tartışmalarda taraf olmamak lazım. Çünkü herkes haklıdır.”
Çılgısız:
“Yaşayan en büyük şair seçilen şair için bu muhafazakâr şairlerden biri: ‘O, belediye şairidir.’ diyerek küçümsemeye çalışmış. Ama ben araştırdım. Bu doğru değil. Mesela Marmara bölgesinin şehirlerinden birinde şair ve yazarlığa heveslenen birileri, yaşayan en büyük şair seçilen kişi üzerinden prim yapmak adına, kitabına uydurulmuş destekle o şairi de yanlarına alarak bir serhat şehri valiliğinin misafiri olmuşlar uzun bir zaman. Yemişler, içmişler ama şehri de şiire doyurmuşlar. Gel gör ki, memlekette kıskanan çok. Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin ağası dava açmış: ‘Bu serhat şehrimiz geleneksel güreşleriyle anıldığı için böyle programlarla yağlı güreşleri gölgede bırakamazsınız.’ demiş. Hukuki süreç devam ediyormuş.”
Tuğrul Tigin:
“Yağlı güreşleri unutmak mümkün mü? Koca Yusuf, Adalı Halil, Kel Aliço, Hergeleci İbrahim, Kara Halil, Kara İbo, Kurtdereli Mehmet, Kızılcıklı Mahmut, Katrancı Mehmet, Kazıkçı Karabekir pehlivanlar fırtına gibi esmiş bu meydanlarda.”
Çılgısız:
“Bir de yaşayan en büyük şair seçilen şairimizin hocası da şairmiş. Bu yüzden şairler kıskanıyormuş. Hocası şair olmayana şair mi denilir diye ulu orta üst perdeden dile getirilince şairlerin eli ayağı birbirine dolaşmış. Akademide Mehmet Kaplan: ‘Ben Tanpınar’ın asistanı ve arkadaşıyım. Ben ne dersem ol olur.’ dermiş. O yüzden akademide herkes kıyısından köşesinden de olsa Tanpınar ile ilgili bir şeyler yazmaya çalışmış. Başka türlü rüştünü nasıl ispat edecek? İşte böyle, eğer bir şair hocan yoksa sen bir hiçsin.”
Tuğrul Tigin:
“Bana bir mısraı berceste söyle!”
Çılgısız:
“Gariptir, kel, güneş gözlüklü biri yanıma yaklaşarak: ‘Sana bir şiir okuyayım.’ dedi.
Hüzün ki en çok yakışandır âşıklara.
Yandık, yakıldık; ama hüzünden yana asla yakınmadık.
Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?
Hüzün taze tutar aşk yarasını.
Yaramdan da hoşum, yârimden de. (Tebrizli Şems)
Sahi hüzün en çok kime yakışıyordu?
Şaşırdım. Dedim ki bilemem ben, bir gün Şems’e gidince bunu soracağım.”
Tuğrul Tigin:
“Bunun mizahını yapmaya gerek yok, çünkü izahı var. Akademisyenler buna, metinler arası sorunsalın geçişkenlisi ve iç bükey ile dış bükey arasında kalmış bilinçaltının boşalımı, diyor.”
Çılgısız:
“Bir de diyorlar ki, yaşayan en büyük şair seçilen şairimiz şiir makinesi icat etmiş. Bunu herkesten gizliyormuş, çömezlerine de söylememiş. O yüzden çömezleri isteseler de özendikleri üstatlarının tarzında şiir yazamıyorlarmış. Bir konu ile ilgili kelimeleri toplayıp makineye atıyormuş. Makine, yazılımı olan şablon sayesinde şiir olarak çıktısını veriyormuş. Ben, söyleyenlerin yalancısıyım.”
Tuğrul Tigin:
“Bu bir şakadır. Söyleyenin gözlerine baktın mı? Dudu Sultan, bu bilgileri Türkiye klasörüne, şiir dosyasına koy.”
“Baş üstüne.” dedi Türkiye sorumlusu Dudu Sultan.