Ağarmış saçlarım bir dağ başında kara dönmüştür,
O dağın dümeninde gözlerim enhâra dönmüştür,
Bütün mûy-i siyâhım bembeyaz ezhâra dönmüştür,
Tenimde cevher-i cân bir çekilmez bâra dönmüştür.
Cihâna geldiğim günden beri pek çok cefâ gördüm,
Ezildim bâr-ı gam altında, bin türlü ezâ gördüm,
Değil bigânelerden, âşinâlardan belâ gördüm,
Vücûdum âlem-i sıhhatte bir bîmâra dönmüştür.
Sen ister boynuna ip tak, diler cevherli kordon tak,
Bu dünyâdan nasibin en nihâyet bir avuç toprak,
Bekâsı var mı dehrin dîde-i imân ile bir bak,
Nice ma’mûre-i âlem harâbezâre dönmüştür
Ne olmuş olsa âdem kalmamıştır zevki dünyânın,
Hele me’mûr olursa râhatı olmaz bir inşânın,
Hükümetlerde feryâdı çekilmez lâle-gîrânın,
Felek Haccâc-ı zâlimden daha gaddâra dönmüştür.
Duyan yok, söyleme başında bin türlü belâ olsa,
Emîn olma sakın bir şahsa hattâ evliyâ olsa,
Sokar akreb gibi fursat bulunca akrabâ olsa,
Bütün ebnâ-yı âdem bir zehirli mâra dönmüştür.
Görüp de sûretâ bir zâhidi zannetme bîçâre,
Açar isterse tîğ-i cevr ile sinende bin yare,
Verir evvel nasihat, sonra âdemden alır pâre,
Büyük gümrükte vâiz sanki bir simsâra dönmüştür.
Büyüklerce cihanda âciz aldatmak dirâyettir,
Yalan söz söylemek onlarca gûyâ bir zarâfettir,
Küçüklerden sudûr etse fakat bunlar cinâyettir,
Büyüklük, seyyiâtı setr için astara dönmüştür.
Kuşatmış mülk-i İslâm’ı serâpâ düşmen-i devlet,
Küsûfa uğramış hurşîde dönmüş adetâ millet,
Mezâlim kaplamış etrafını, fânûs-i hürriyyet
Zalâm-ı leyl içinde parlayan envâra dönmüştür.
Cihanda var mıdır bizler kadar bilmem garez-mu’tâd
Görürsek kimde âsâr-ı liyâkat eyleriz berbâd,
Edilmez mi teessüf? Bizdeki erbâb-ı isti’dâd
Habste uykudan mahrum olan bîdâra dönmüştür.
Olur mu câzibe, seyreyle, her mahbûb-i gül-femde
Kemâl olmaz mekâtibden yetişmiş her bir âdemde,
Şehâdetnâmeli câhil mi istersin bu âlemde?
Maârif şimdi bizde meyvasız eşcâra dönmüştür.
Cehâlet âdemi mahrum eder her bir saâdetten,
Cehalettir cihanda var ise eşna’ esâretten,
Uzağa gitme Eşref, bu yakınlarda cehâletten
Koca bir milletin ikbâli bak idbâra dönmüştür.