MEZARLIKTA BİR TİRAT
Gün siyah elbisesini giyerken insanlar siyah elbiselerini çıkarıp beyaza yakın olmaya çalışıyorlardı. Sokaklarda el etek çekilmeye başlarken caddelerde de gürültüler azalmaya başlamıştı. Bir kaç saat sonra kaldırımların yükü iyice hafifleyecek, başıboş köpekler ve kedilerle birlikte sıcak bir yuvaya hasret insanların günü yeni başlayacaktı. Kentin insanı, sevgiyi mutluluğu nerede nasıl paylaşır. Kentin ışıkları insanın içini aydınlatır mı, zindan mı eder. Hangi kentin mezarları kentin dışında, hangi mezarlar insanların evlerinin bodrum katında ve hangi mezarlar bir nefes ötemizde? Evler mi mezarlık, mezarlıklar mı ev? İş, ev arası bir zaman diliminde saatimiz nerede çalacak, ilk giydiğimiz beyaz elbiseyi tekrar giymek nasip olacak mı? Bu düşüncelerle geçiyordum bir kentin orta yerindeki mezarlıktan.
Bir eve misafir olacaktık. Hava soğuktu. Hızlı adımlarla evin yolunu tutarken mezarlıkta bir sese dikkat kesildik.
Ev sahibimiz:
“Bu insan istisnasız her gece buraya gelir ve mezarlık çevresindeki apartman sakinlerine bir şeyler söyler, zararsız bir insan.” dedi.
Ev sahibinin ve benim de arkadaşım olan Mustafa ile bu fırsatı değerlendirmekten daha güzel ne yapabilirdik? Mehmet’i eve gönderip biraz sonra geleceğimizi söyledik. Tel çitlerden atlayarak mezarlığa girdik. Adamın yakınında bir mezar başına çömelip dinlemeye başladık.
“Hey yüksek apartumanlarda oturanlar, taksileriniz aşağıda üşüyor, pencerelerinizden dışarıya ışık sızıyor. Bugün akşama kadar ne kadar yoruldunuz? Ne kadar dua ettiniz putlarınıza? Kaç putu aç bırakıp kaç putun burnunu kesip yediniz? Amirinizin karşısında kaç takla attınız? Patronunuza nasıl yalakalık yaptınız? Nasıl gammazladınız, alışverişe gelen saf insanları? Şimdi oturmuşsunuz televizyonun karşısına, avratlarınız eline bir iş almış, siz sigarayı savuraraktan günün yorgunluğunu atmaya çalışıyorsunuz. Hekaye bunlar hekaye, kendinizi avutuyorsunuz dinime imanıma! Hökümet zam verse ne vermese ne! Siz hangi alışverişinizde düzgünsünüz de hökümeti karalamaya çalışıyorsunuz? Hökümetteki insanlar da sizler gibi yatarken geviş getirmeyen insanlar. Göbeğinizin yağından yiyin biraz. Loo, kara pencereli on katlı evin yedinci katındaki mezarlığa bakan orta penceredeki! Boynuzların camları kıracak dikkat et. Ula sen banka müdürü, bu mezarlıkta hiç kimsen yok herhalde! Geçerken hep burnunun dikine dikine geçiyorsun. Ulan kara canavar, farkına varmadan bir muz kabuğuna basarsın da oma kemiğin kırılır taman! Kalaförlü apartumanlarda oturanlar, heç düşündünüz mü öbür tarafta da böyle evlerde oturacak mısınız? Böyle evlerde oturmak için alnınızın teri mi döküldü, yoksa bir başkasının alın terine mi kondunuz? Aha tren de geçiyor! Geçsin bakalım. Bu trenler kaç beygir gücünde bir güce sahip, neden öndeki tren arkadaki vagonları çeker? Siz hangi katır gitmez, eşşek ürker yollardan gele gele bu şehire yerleştiniz? Ülkemizin bu ana şehrinde bu kuytu köşeye gelip burayı da ora gibi ana karalaştıracaksınız. Latçılar, Uzzacılar, Menatçılar, meymenetsizler; heç çimmiyor musunuz, kulaklarınızda kir mi var kurşun mu dökülü? Ölülerinizi kıyma makinasından çekip lavabolardan mı toprağa göndermeye çalışıyorsunuz? Kime sesleniyorum, Kime sesleneceğim? Sesleniyorum işte! Kızlarınız fırlatmalarla fink atsınlar, karılarınız allanıp pullanıp şehrin çarşılarını alt üst etsinler, siz de erkek gibi gezin bakalım! Hangi erkek? Soğan erkeği olsanız çocuklar belinizden kırıp cik ciki yaparlar. Benzine gene zam var. Arabanızın tekerine kurban olun. Arabanızın camlarını silin, döşemelerini değiştirin, ama aklınızı değiştirmeyin. Akıl insanda olur. İnsan olmak kolay bir şey değildir. Allah bu kadar sorumluluğu insana boşa yüklemedi. Siz istediniz. Kıvırın bakalım. Kıvırırken de kalçalarınızı birbirinize tokuşturun. İçiniz kokuşmuş, belki şehir sizin yüzünüzden patlayacak. Nefes alıp vermeyi etli butlu yemeyi ve anırarak içmeyi yaşamanın tadı olarak görün bakalım. Şimdi evlerinize çekildiniz. Biraz sonra başlarınız yastığa gömülecek ve yastıkta hiçbir soru işareti hamal kancası gibi batmayacak. Kendinize göre uyuyacaksınız. Halt ediyorsunuz! Siz gözlerinizi yumar yummaz ölüyorsunuz da haberiniz yok. Gece, bir sığınaktır, gece bir kurtuluştur. Siz kurtulmak istemiyor musunuz?”
Soğuk gittikçe şiddetini arttırıyor, Mustafa “Artık gidelim.” diyor. Adam kaldığı yerden devam ediyordu:
“Bakın size biz kez daha insan kardeşlerim diyorum. Siz bir damla sudan yaratıldınız, bu etrafımdakiler de sizler gibiydi. Yunus der ki gör takdirin işleri/ dökülmüştür kirpikleri kaşları....”
Yorumlar -
Yorum Yaz