ÜÇ YÜZ KADINI GÜLDÜRMEK-MARAŞ'IN KÖFTESİ-ÜÇ AYDIR BEKLİYORUZ-ESAS SUÇLU

Üç Yüz Kadını Güldürmek
 
Halk Eğitim Müdürü: 
“Salman Bey! Haftaya merkezimizde üç yüz usta öğretici bayanı toplayacağım. Onlara kısa bir konuşma yapacağım. Şehrimizin bazı ilçelerinden bize gelecekler. “Bu kısa konuşma için mi bizi buraya çağırdınız Müdür Bey?”, diyebilirler. Onlara bir saatlik bir gösteri yapabilir misiniz?” dedi. 
Kabul ettim. 
Gösteri günü, biraz geciktiğim için koşar adımlarla giderken bir ihtiyar:
“Böyle nereye koşuyorsun oğlum, nefes nefese kalmışsın?” dedi. 
“Konuşma yapacağım.” dedim. 
“Kime konuşacaksın ki oğlum?”
“Üç yüz usta hanıma.” dedim. 
“Ocaa batsın, avrattan usta mı olurmuş!”
“Amca, bunlar senin bildiğin gibi, tornacı, bakırcı ustası değil. Nakış, dikiş ve sim-sırma gibi ince işlerin ustaları.” 
Yaşlı amca, sorularına devam etti.
“Ne konuşacaksın ki?” dedi. 
Stand-up diyecek olsam, anlamayacaktı. 
“Onları güldüreceğim.” dedim. 
Hayretler içinde:
“Abovvv, işin zor oğlum! Ben elli yıldır, evde birinin yüzünü güldüremezken, sen üç yüz avradın yüzünü nasıl güldüreceksin?”
 
Maraş’ın Köftesi
 
Mevlana Kültürünü Yaşatma Derneği Kahramanmaraş temsilcisinin düğün merasimindeydik. Davetliler arasında, birçok ünlü isimden biri de Ömer Tuğrul İnançer idi. Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı mensupları ve temsilcileri de vardı. Malatya’dan İzmir’e, Ankara’dan İstanbul’a birçok şehirden de misafirler program vesilesiyle düğündelerdi. İkramlar arasında, Maraş’ın meşhur yemeklerinden içli köfte de vardı. Programı sunarken bir şiir okudum ve arkasından:
-Muhterem misafirler! Her biriniz Türkiye’nin ayrı ayrı yerlerinden geldiniz. Buradan gittiğiniz zaman dostlarınız soracak. Şiirin başkentinden geliyorsunuz,     insanları gerçekten duygulu ve hisli mi? Siz de onlara dersiniz ki:
“Ne diyorsunuz? Değil insanları,  köfteleri bile içliydi..”
 
 
Üç Aydır Bekliyoruz
 
Bir konserde, seyirci haklı olarak sabırsızlandı. Zira konser belirtilen saatte başlamamıştı. Belediye Başkanı, kültür müdürünü aramış:
“Yoldayım, ben gelmeden başlamayın!” demiş.
Seyircinin gözü bende:
“Sunucu değil misin, niçin başlatmıyorsun?” diyorlar.
Ben küçük işaretlerle biraz daha beklemelerini söylüyordum. Gecikme yarım saate kadar uzayınca, seyirciler iyice sabırsızlandı. Konser başlasa bile dinleyecek moralleri kalmamıştı. Kendi kendime, sunucunun fonksiyonu burada belli olur işte, dedim. Ben bu seyirciyi nasıl ikna eder, yatıştırır, konser dinleyecek morale kavuştururum diye sahneye fırlayıverdim. Hoş geldiniz bile demeden:
“Hanımefendiler, beyefendiler, siz bu konseri ne zamandır bekliyorsunuz?”
“Yarım saattir bekliyoruz!”
“Valla biz sizi, üç aydır bekliyorduk.” deyince seyircilerin hepsi, gülerek alkışlamaya başladı. 
 
Esas Suçlu
Kelamın en tesirli olanı şüphesiz ki Kur’an ayetleridir. Daha sonra Peygamber sözleridir. Sonra Allah dostlarının kelam-ı kibarlarıdır. Bunların dışında en etkili sözler, şiirlerdir. Bazen okunan bir dörtlük veya bir beyit, bütün anlatmak istediğini anlatıverir. 
Liseler arası bilgi yarışmasını sunuyordum. Jüri başkanı bana büyük bir zarf verdi, içinden beş küçük zarf çıktı. Zarfın birini kendime aldım, dördünü de dört yarışmacı okula verdim.
Ben, soruları okumaya başlayınca okulun biri itiraz etti:
“Hocam, okuduğunuz soru bizdeki sorularla aynı değil!” deyince, jüri duruma müdahale etti. Ben soruları topladım, yeni soruları dağıttım. Bu yanlışlığın sorumlusu benmişim gibi jüri başkanı:
“Salman Bey! Bundan sonra daha dikkatli olalım lütfen.” dedi.
Ben mikrofona geçtim. Seyirciye dönerek Abdurrahim Karakoç’un şu dörtlüğü okudum: 
“Esas suçlu şeytan ama 
Gücümüz yetmez şeytana
Bir suçlu bulmak lazım ya! 
Meleklerde suç ararız. “ 
 
Seyircilerden öyle bir alkış geldi ki aslında bu alkış bana iltifat değil, seyircinin jüriye tepkisiydi.    

 


Yorumlar - Yorum Yaz