NASREDDİN HOCA JÜRİ OLURSA

Kadı Efendi fenalık geçirince hemen hükümet sertabibi Şifa Efendi kadılığa çağrıldı. Şifa Efendi beraberinde getirdiği lokman ruhunu Kadı’ya koklatınca Kadı gözlerini açtı. O esnada hazır edilen bir bal şerbetini de içince biraz daha aklı başına gelmişti. Hemen Hoca’ya üstü kapalı bir şekilde:
“Hoca bu işi nasıl halledersen hallet. Benim daha fazla entrikaya yüreğimin dayanacağı kalmadı.” dedi. Hoca kavuğunu “evet” anlamında salladı.
“Siz hiç merak buyurmayın efendim. Göreceğiz el mi yaman bey mi yaman.”
Hoca bir müddet daha kaldıktan sonra oradan ayrıldı. Hemen mecmuasının yazıhanesine gitti. Cafer Efendi onu orada bekliyordu.
Hoca ona da durumu anlattı. Şimdi zaman dövünme zamanı değil plan kurma zamanıydı. Hoca yüksek sesle: “Ve mekeru ve mekerelallah” ayetini okudu.
Cafer de okkalı bir “Amenna!” çekti. Evet, Allah plan yapanların en hayırlısıydı şüphesiz. Gün doğmadan neler doğacaktı.
Hoca ertesi günü Cafer Efendi’nin cebine biraz para koyup onu tekrar Nükud Efendi’ye gönderdi. Cafer, Nukud Efendi’nin etrafında dolaşacak, ona bir miktar param var diyecek. O da gerekli miktarı tamamlamadan söz vermeyeceği için Cafer oralarda güya para arıyormuş gibi dolanacak, arada bir ona yalvaracaktı. Bu vesile ile Nukud Efendi’nin yanına kim gelir kim gider görmüş olacaktı.
Ertesi günü Cafer Efendi, Nukud Efendi’nin yanına gitti. Nukud Efendi, Alâeddin Camiinin yanındaki çay bahçesinde yalnız oturuyordu. Cafer Efendi, gidip onun yanına oturdu ve ona kendisine birincilik payesini verdirirse bin akçe vereceğini söyledi. Ayrıca vaat edilen ödülü de yarı yarıya kırışmayı teklif etti. Nukud Efendi:
“Sen benimle eğlenir misin bre çocuk? Bu miktar için pazarlık bile yapmam. Birazdan birisi gelecek ve tam üç bin akçe verecek. Hatta ödülü de bıraktı.”
Cafer, boynunu büküp oradan çıktı. Bir müddet o civarda dolaştı. Sonra bir de baktı ki Hâce-i Terakki’den Efsuni Baba sinsi sinsi gelip Nukud Efendi’nin yanına oturdu. Cafer de onları duyabileceği bir masaya oturdu. Efsuni Baba direk söze girdi:
“Efendi, vaat edilen parayı getirdim. Beni birinci ilan etmeyi temin ederseniz takdim edeceğim.”
Nukud Efendi pençesine düşürdüğü avı ile biraz oynamak isteyen arslan edasıyla:
“Vallahi Efsuni Efendi, seni dereceye sokarım ama bu para ile birincilik vaat edemem. Zira Kardelen Ayşe Hatun haber salmış. Bu ara hakkında çıkan dedikodular yüzünden bayağı itibar kaybettiğini, bu müsabakada birinci seçilmesi durumunda üç bin akçe vermeye hazır olduğunu söylemiş.”
Efsuni Baba hiddetlenip elini masaya vurdu:
“Yahu ben de üç bin veriyorum. Onu neden birinci yapıyorsunuz? Aynı miktar değil mi?”
Nukud Efendi gevrek gevrek gülerek:
“Bre azizim işte mesel de bu aynı para olduktan sonra bir kadını birinci yaparım, müsabakanın sonucuna kimse itiraz edemez. Zaten kadının kalemi ortada. Benim bu dümenimi de kimse fark etmez. Ben de kaybettiğim paralarımı geri kazanmış olurum.”
Efsuni Baba:
“Ne parası? Kime kaptırdın parayı? Bizden mi çıkaracaksın zararını?”
Nukud Efendi:
“Yahu adam sen şimdi yoğurt yiyeni karıştırma. Üç bin beş yüz akçe verirsen birinci sen olursun. Üç bin verirsen ikinci olursun. Bu arada başka birinden üç bin iki yüz elli gelirse üçüncü olursun. Sırada birkaç kişi daha var. Genç bir şair peşimde dolanıp duruyor. Parayı tekmil ederse senin iş yaş.”
Efsuni Baba:
“Seninle pazarlık çok zor. Neyse ben düşüneyim o zaman. Bakalım daha fazla tedarik edebilecek miyim?”
Nukud Efendi:
“Bak bu gün bu işi sonlandıracağım. Yarın beş bin akçe de getirsen bir işe yaramaz. Bugün akşam müsabaka sırlamasını Kadı Efendi’ye bildireceğim.”
Efsuni Baba, öfkeyle ayağa kalktı ve hiçbir şey söylemeden oradan uzaklaştı. Aradan on dakika geçmemişti ki bir delikanlı geldi ve Nukud Efendi’nin masasına oturdu.
“Nukud Efendi, dün de konuşulduğu üzere hanımım Kardelen Ayşe Hatun üç bin akçeyi gönderdi.” dedi ve elindeki bir torbayı masanın üzerine koydu.
Nukud Efendi bu işe sevinmişti.
“Tamam, bu işi oldu bilsin.” dedi ve para dolu torbayı alıp oradan uzaklaştı.
Cafer de doğruca Nasreddin Hoca’nın yanına gitti ve gördüklerin anlattı.
Nasreddin Hoca da hemen Kadı’nın yanına gitti. Kadı Efendi, Hoca ile durumu müzakere etti. Yapılacak şey Nukud Efendi’nin listesini beklemekti.
Nukud Efendi ikindi sonrası gelerek elindeki listeyi Kadıya verdi. Listenin altında Muasır Efendi, Kadim Efendi ve Nukud Efendi’nin mühürleri basılıydı.
Nukud Efendi:
“Kadı Efendi, heyet-i mümeyyizedeki bu eşhas malumunuz birbirleri ile asla ve kat’a yan yana gelmezler, birbirileri ile kanlı bıçaklıdır. Bu imzaları zar zor topladım. Ama bu adamlar şiir sanatını çok iyi bilirler. Üçü de ittifakla bu isimleri belirlemiş. Şaşırdım ama aynen öyle.”
Kadı listeye bir göz attı ve okumaya başladı.
“Kadılık Makamı Celilesine,
Bizler Memalik-i Selçukiyye’nin makarrı olan Konya vilayetinde matbuat ve neşriyat hizmetlerini ifa eden üdeba ve şuara olarak makamınızın deruhte ettiği “Deruni aşk” nam şiir müsabakası ile ilgili heyet-i mümeyyizemize ulaşan eşarı okuduk ve tetkik eyledik. Buna göre Konya vilayetinden Kardelen Ayşe Hatun birinci, Larende vilayetinden Nusret Efendi ikinci, Kayseri vilayetinden Âkil Efendi üçüncüdür. Teşvik amacıyla da Teke sancağından Âşık Fermani, Dulkadir sancağından Âşık Hayranî ve Gülşehir vilayetinden Âşık Kemalî uygun görülmüştür.
İmza: Heyet-i Mümeyyize”
Kadı Efendi, Nasreddin Hoca’ya baktı. O da:
“Muvafıktır Kadı Efendi” dedi. Kadı Efendi:
“O zaman haber salınsın önümüzdeki ayın ikinci cumasında bir tören yapalım ve ödülleri sahiplerine bizzat takdim edelim.” Nukud Efendi:
“Efendim şairler belki yaşlıdır. İl dışından gelenler için zor olabilir. Vekillerini de kabul etmemiz muvafık olur.” deyince Kadı Efendi, Nasreddin Hoca’nın gözüne baktı. O da başını olur anlamında sallayınca “Tamam” dedi ve Nukud Efendi dışarı çıktı.
Kadı Efendi, Nasreddin Hoca ile yalnız kalınca:
“Hoca sen şimdi bu isimler hakkında bir araştırma yap bakalım bunlar kimdir? Ona göre gereğini düşünelim.”
Hoca, kadılıktan ayrıldıktan sonra hemen mecmuasına gitti. Orada kendisini bekleyen Cafer Efendi’ye durumu anlattı. Cafer Efendi bu isimleri ilk defa duyuyordu. Ertesi gün ilk işi olarak Nukud Efendi’yi takibe başladı. Sonunda sahte isimlerle adamlar ayarladığı ortaya çıktı.
Beklenen gün gelip çatmıştı. Kadı Efendi birincilik ödülünü vermek için Kardelen Ayşe Hatun’u kürsüye davet ettirmişti ki seyirciler arasından bir kadın:
“Sen benim kocamı şiirler yazıp ayartan dilbersin ha! Sana yedirir miyim kocamı?” diye bağırarak sahneye fırladı.
Kadın, Cihangir Efendi’nin eşinden başkası değildi. Kaşla göz arasında sahneye çıkıp Kardelen Ayşe Hatun’un peçesini çekip aldı ama herkes şok olmuştu. Peçenin altından bir adam çıkmaz mı?
Nukud Efendi bile şaşırmıştı.
“Efsuni Baba! Seni sahtekâr!” diye bağırdı.
Kadın da şaşırmıştı.
“Cihangir Bey bu ne kılık?” diye bağırıp oracığa düşüp bayıldı.
Kadı da ayağa kalıp:
“Fakızâde Dursun Efendi, bu ne kılık? Bir hatunun kılığına girmeye utanmıyor musun?” diye gürledi. O esnada Cafer’in sesi duyuldu.
“Subaşılar yakalayın, çakma âşıklar kaçıyor!”
Subaşılar hemen adamları derdest ettiler. Bu esnada Nukud Efendi de kaçacak olmuştu ki omuzlarına iki el çöküverdi. Başını kaldırdığında bir de ne görsün, başında bekleyenler Gâvur Nesim ve Köse Behlül’den başkası değildi.
“Ağalar, siz hapisten mi kaçtınız?”
Köse Behlül:
“Yok bir hava alalım dedik. Bir de senin anlayacağın içeride biraz tövbekâr olduk biraz da usandık. Çıkalım biraz Nukud Efendi ile hasbihal edelim dedik.”
Gavur Nesim:
“Ben de Yahudi bezirgân Hâce-i Terakki Serşair Muasır Efendi’yi özlemiştim.”
Köse Behlül hemen devreye girdi.
“Olur mu bre Nesim Efendi! Bu zatı muhterem Şeyh’ul-muharririn El-Hac Kutbu’l-Aktab Celal Cahit Efendi’dir. Yahudi bezirgân hiç yakışmadı.”
Gavur Nesim:
“Bence hep beraber Efkâr-ı Kadime Mecmuası Neşriyat-ı Umumiye Müdürü Şair Kadim Efendi’ye de gidelim. Onun Nasreddin Hoca ile ilgili yeni planları vardır.”
Nukud Efendi:
“Ağalar, siz neler söylersiniz benim o mendeburlarla yan yana gelmişliğim mi var. Siz karıştırıyorsunuz. Hem biz dostuz sizinle. Birbirimize her zaman lazımız.”
“Köse Behlül:
“İyi ta işte madem dostuz ve birbirimize lazımız. Biz de içeride sana ve diğerlerine ihtiyaç duyduk. Beraber yatarız, birbirimize destek oluruz, kötü mü?”
O esnada subaşı gelip onu da bir güzel paketledi. Bu arada bir adam bağırdı:
“Kadı Efendi müsabakanın neticesi nedir? Ortalık karıştı, biz ne oldu anlamadık.” Kadı:
“Nasreddin Hoca size durumu izah edecek” dedi.
Nasreddin Hoca kürsüye geldi. O kürsüye çıkınca herkes sus pus oldu. Hoca gülerek:
“Ey Konya ahalisi, Sizin Nasih Efendi, Muasır Efendi, Celal Cahit Efendi, Kadim Efendi olarak bildiğiniz kişilerin hepsi de Nukud Efendi’dir. Sabah ayrı kılıkta akşam ayrı kılıkta görünür. Efsuni Baba, Fakızade Dursun, Kardelen Ayşe Hatun olarak bildikleriniz de Cihangir Efendi’den başkası değildir. Bunlar farklı mecmualarda gâh birbirlerine düşmanlık eder gâh methiyeler düzer. Bana da o hain iftirayı atanlar ve beni dolandıranlar da onlardır. Bu müsabakada da parayla tüm dereceleri satın almaya kalktılar. Gelelim bu sene tertip ettiğimiz Deruni Aşk Şiirleri Müsabakası’na… Maalesef bu dalavereciler yüzünden dereceye haiz eser bulunmadığı için ödül verilememiştir. Gördünüz ya parayı veren her zaman düdüğü çalamaz. ” dedi ve kürsüden indi.


Yorumlar - Yorum Yaz