DÜŞMAN BAŞINA

Bir kitap yazdım dostlar, adı Düşman Başına,
Cildi deve hörgücü, sayfası kuş derisi.
İkinci milenyumda bastı üç bin yaşına,
İfrit, isim babası; şeytan, ilham perisi.

Öyle ki açılsaydı Zerdüşt’ün makamında
Ehrimen’i güldürür, ağlatırdı Hürmüz’ü.
Merih’in Müşteri’den kızıl intikamında
Yakardı alev alev, aratmazdı pürmüzü.

Sürrealist iz taşır mıklebindeki yaldız,
Müzeyyen nağmelerle tutunur sertabına.
Postmodern yazınsallar olur kendine baldız,
Öyle deli doludur, öyle sığmaz kabına.

Kapağını kaldıran badal sanır sekiyi,
Okuyanın başına kabak patlar kallavi.
İçine girenlere saydırır pöstekiyi,
Her satırı zebani, her dizesi güllabi.

Divite baş eğdirip hokkanın gazabıyla
Dilinde nifak saklar, dem vurur muhabbetten.
Nam salmıştır âlemde vicdansız azabıyla
Yürekleri dağlar da habersizdir Tebbet’ten.

Bir kitap ki sormayın müellifi bendeniz,
Baskıya maruz kalsa tavan yapar piarı.
Mutasyona uğradı taşımıyor benden iz,
Binaenaleyh yarın bestsellerdir şiarı.

Kambiz’e rehber oldu geçerken Tih Çölü’nü,
Yavuz’un hiddetinden saklandı ehramlara.
Tılsımlı lanetiyle batırdı Lut Gölü’nü,
Gaibden haber verir bendir döven kamlara.

Lisanı dans ettirir o kıvrak ahengiyle
Ne ayak ararsan var, “derde devadan gayrı”
Hiçbir mücellithane şereflenmez dengiyle
Biçemi ayrı güzel, biçimi daha ayrı…

Öyle bir sitare ki usturlaba sığmayan
Parlak ihtişamıyla göz doldurur fezada.
Müstesna üslubuyla gürlese de yağmayan,
Mezatçıyı mort eder götürseler mezada.

Bir gün Gurudwara’da mihman eylese Nanak,
Sih’inden ayrı düşer guruların en yaşı.
Sevdiği kiraz dudak, zeytin göz, elma yanak…
Sırma saç, inci dişle beğenir kalem kaşı.

Göz atan gözlere mil, ruhlara perde çeker,
Başlayanı çok oldu, bitireni duymadım.
Bağrına gönüllerin gül diye diken eker,
Bağından gül kokusu getireni duymadım.


Yorumlar - Yorum Yaz