-Dıgıdık dıgıdık, deeeh!...
Biliyorum; bir gün sahici bir atım olacak. Yeleleri uçuşacak dört nal giderken. Bembeyaz bir at.
Babam oyuncak at alamadı. Parası yok. Ben de uzun bir sopa buldum kendime. At var sayıp bindim üzerine.
-Deh atım deh! Dıgıdık dıgıdık.
Büyüyünce benim de param olacak. O zaman istediğim her şeyi alacağım. Ama önce bembeyaz bir at.
Yol alacağım atımla ileriye doğru...dört nala.
Birinci Durak
Un çuvalından çıkmış fareler gibi okumaya giden çocuklar. Mum ışığında, at arabasının sırtında, karlı dağlardan aşarak... Kuru ekmek kemirerek, yamalı giysilere bürünmüş... Koltuğunun altına sıkıştırmış defterini kitabını.
Başlarından nur yağıyor. Pırıl pırıl gökyüzü. Düşleriyle kardeş olmuş. Kanatlanmış atlar. Uçuyorlar bembeyaz. Bembeyaz kanatları bembeyaz bulutları üflüyor hızla. Dört nala koşuyorlar.
At arabasının sırtında un çuvalından çıkmış gibi giden çocuğun önü sıra iniyorlar yeryüzüne. Bir bir aşırtmak umutlara, okuyan çocuklarla, sırtlarında... Taşımak bir bir...
İkinci Durak
Çoğalınca okuyan yamalı çocuklar, çuvallara dadanmış fareler kadar divil divil olunca yetmiyor düşe açılan geniş yollar. Zorluyor yamalı çocuklar kemirgen beyinleriyle dağı taşı... Yoruyorlar bembeyaz düşlerindeki beyaz atları. Kırılıyor boranlara siper giden kanatlar.
Bel veriyor nallara tutkun çiviler ardında kalan yolları.
Umut omzunda, okuyan kör ışıklı bakışın taşıyıcısı un çuvalına yaslanmış çocuğun. Gelecekten umutlu koşmuştu. Geriye dönemez artık. Aynı yolu ileriye tepmek ütopik de olsa arayışın azmiyle.
Üçüncü Durak
Başarmak bir dizi yorgunluğun önündeki güzelliklerle kucaklaşmayı... Öpüşmek giysi giysi, doymak bağ bağ... Kulaç kulaç yüzmek deryaları, kıyıların yalvarmalarına direnen mağrur kayalıklara, zirve zirve çıkmak giderek genişleyen ovalıklara... Düze ermekse de muradı, murat almak ne olmalı?
Son Durak
Elini alnına siper etti un çuvalının sırtında okuyarak gelen yamalı çocuk. Yön yok! Burası son durak olmasa gerek. Kapı yok ileriye açılan. Bunlar için mi koşmuştu? Bu yüzden mi koşturmuştu bembeyaz atları kanat kanat? Güneşe siper ettiği kısık gözlerle aradı güneşin kardeşini. Taradı kör ışıklı bakışları tüm çevreyi. Geriye dönen bakışlardan başka bir yön göremedi. Uçmak istedi gökyüzünü arayan bakışları. Yüreğinden gelen emir, kapısını çalıyordu ısrarlı tak taklarla.
Kulaklarını tıkamak istedi. Geriye dönmek, yeniden koşturmak aynı yolları...
Uçmalı. Sonsuzluktan siper edip bakmalı umutsuzluklara. Nallamak yeniden bembeyaz atları... Nallamalı...