Hani rahmetli Abdurrahim Karakoç üstadımızın Hakim Bey isimli şiirinde;
“Gene tehir etme üç ay öteye
Bu dava dedemden kaldı hakim bey
Otuz yıl da babam düştü ardına
Siz sağolun o da öldü hakim bey” diye eleştirdiği davaların uzaması hali var ya müvekkilimizin davasında da karşılaştığımız vaziyet aynen bu.
Müvekkilimizin icra dosyasından fazladan tahsilat yapan şahsın, fazladan aldığı parayı iadesi için icra takibi başlatmıştık.
İşin evveliyatı şu şekilde gelişmişti. Müvekkilimize karşı ilamsız icra takibi yaparak (ödeme emrinin onun yokluğunda muhtarlığa tebliği sebebiyle icra dosyasından haberdar olunmadığından, takip kesinleşmiş olmakla) bankadaki parası haczedilmiş alacaklı gözüken tarafa icra dairesinden ödenmişti.
Tabii biz bu icra takibinde alacaklı gözüken tarafa müvekkilimizin borçlu olmadığından bahisle bir adet menfi tespit davası ikame etmiştik. Lakin dava açıldığında, icra dosyasına bankadan henüz para intikal etmemiş ve karşı tarafa da haliyle henüz ödenmemişti. Bu sebeple dava değerini, takipte talep edilen tutar olarak yazmış ve bu rakam üzerinden de davamızı kazanmıştık.
Bu arada karşı taraf icra harç ve masraflarıyla faiz de eklendiğinden 3.950,00 TL fazla tahsilat yapmıştı müvekkilimizden. İşte bu fazladan tahsil edilen paranın müvekkilimize iade edilmesi gerekirken bu ödeme yapılmadığı için fazladan tahsilat yapan şahsa karşı icra takibi yapmak zarureti ortaya çıkmıştı.
Ayın birinci günü ilamsız icra takibini başlatıp icra dairesini ve dosya numarasını borçluya Whatsapp’tan ilettim. Muhatabımın mesajı alır almaz icra dosyasına itiraz edeceğinden emindim. Borçlu tahmin ettiğim gibi hemen ertesi gün ayrıntılı bir dilekçeyle çoktan itiraz etmişti bile. Kibarlığından olsa gerek kendisi de aynı titizlikle, bana borca itiraz ettiğine dair mesaj atmayı ihmal etmedi.
İcra takibinde borca itiraz edileceğinden emin olduğumuzdan zaten dava dilekçesini çoktan hazırlamıştık. Sadece borca itiraz tarihini yazmamıştık dava dilekçemize. Aynı günün sonunda itiraz dilekçesinin UYAP’ta görülmesini müteakip ayın dokuzunda biz de asliye hukuk mahkemesinde “itirazın iptali” davasını açtık.
Muhatabımızı fazla bekletmek münasip olmaz düşüncesi ve titizliğiyle, kendilerine aynı usulle “vaki itirazlarının iptali için … mahkemesinin, 2018/….. esas sayılı dosyasıyla itirazın iptali davasının ikame edildiğini” büyük bir zevkle tabii ki eşantiyon olarak da dava dilekçesiyle birlikte gönderdik.
Mesajı alan karşı taraf aynı hassasiyet ve tüm samimiyetiyle (!) teşekkürlerini iletti. Biz de bilvekale alıp kabul ettik elbette.
Bu kez, davalı tarafın “itirazın iptali davası “na cevap dilekçesini aynı gün gecenin ilerleyen saatlerinde UYAP üzerinden sunmuş olduğunu öğrendik. Davalımız aynı kibar hali üzerinden atamadığından olsa gerek mesajla durumdan bizi haberdar etmişti.
Böyle hakşinas (!) davalıyı bulmuşuz da onu bekletmek hiç bize yakışır mı? Biz de ayın on dördünde UYAP üzerinden “cevaba cevap dilekçemizi” sunduk. Ve artık davalıyla aramızda oluşan teamül gereği sayın davalıyı usulünce bilgilendirdim. Karşı tarafın ikinci cevap dilekçesi de ayın onbeşinde dosyaya UYAP üzerinden sunulunca dosyamızda dilekçeler aşamasını bitirmiş olduk.
Böylece ayın birinde başlattığımız ilamsız icra takibinde, borçlu borca itiraz etmiş, itirazın iptali davası açılmış, davalı tarafça dava dilekçesine cevap verilmiş, davacı davalının cevap dilekçesine karşı cevaba cevap dilekçesi yazmıştı. Nihayetinde davalı ikinci cevabını dava dosyasına sunduğundan ayın onbeşi henüz bitmemişti. Bu yazılanlara inanmadığınızı ve “hadi canım sende” dediğiniz duyar gibi oluyorum. Lakin işin aslı aynen böyle.
Dilekçe safahatı bu şekilde tamamlanınca ayın yirmi ikisinde mahkemeye başvurarak duruşma günü verilmesini talep ettik.
Bizi kırmayan mahkeme aynı gün yani ayın yirmi ikisinde tensip hazırlayıp duruşma gününü de belirledi. Lakin bunca acelemize rağmen ilk duruşma 7 hafta sonra yapılacaktı. Çaresiz bu gecikmeye rıza gösterdik.
İlk duruşmada beklendiği gibi taraflar sulh olamadılar ve mahkemece dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verildi. İşte ne oldu ise bu kararla oldu ve dava bilirkişi gadrine uğradı. Durumu kısaca izah edecek olursak: Mahkemece dosyaya sunulmayan delillerin dosyaya ibrazı için iki haftalık kesin süre ile bilirkişi ücretinin de aynı vakitte ödenmesine dair ara karar oluşturuldu. Biz de duruşmadan iki hafta sonra dosyaya bilirkişi ücretini ödemiş olduk.
Belirlenen muhterem bilirkişimiz dosyayı maalesef kendisine yapılan çağrıdan bir ay sonra teslim almış. Bizim duruşmamız da zaten (muhtemelen araya adli tatil girmiş olduğundan) üç ay sonraya ertelenmişti.
Başka bir dava sebebiyle aradığımız bilirkişiye laf arasında eylül ayının üçüncü haftasında yapılacak celseye raporunu yetiştirme ihtimali olup olmadığını sorduk. Ancak bilirkişimiz uhdesinde çok fazla dosya bulunduğunu, raporu duruşmaya yetiştirme ihtimalinin olmadığını ifade etti, ısrarımız üzerine “Bir bakarız.” demekten de geri kalmadı. Lakin eylül ayında yapılan duruşmada hazır olmayan raporumuz kasım ayının üçüncü haftasında gerçekleşen ikinci duruşmaya da maalesef gelmedi. Hakime bilirkişinin pek yoğun dosyası bulunduğuna dair serzenişini iletip kendilerine ucu yanık mektup (!) yazılmaz ise raporun sonraki duruşmaya da gelmeme ihtimali bulunduğunu yarı şaka ilettik. Mahkeme hakimi ise tabiricaizse hafif bir gülümsemeyle “Biz de istediği mektubu yazarız o zaman.” dedi. Böylece bilirkişiye muhtıra gönderilmesine karar verildi. Muhtırayı alan bilirkişimiz istemeyerek de olsa raporunu yılın bitimine bir hafta kala mahkemeye teslim etti.
Bilirkişi raporu mahkemeye teslim etti etmesine de, hakim ikinci celsede dosyanın duruşmasını dört ay sonrasına ertelemiş oldu. Böylece dosyanın üçüncü duruşma günü bizim davamızı açtığımız tarihin yıldönümünden iki hafta sonraya denk gelmiş oldu.
Bilmem ki bu bilirkişilere ne demeli/etmeli de adaletin tecellisini geciktirmelerinin önüne geçilmeli?