Bir elinde sopa, sanki uçarmış,
Yaylalarda tozmuş, esmiş Kurt Bayram..
Rakipleri gölgesinden kaçarmış,
Gençliğinde racon kesmiş Kurt Bayram.
Bir sevimli, tatlı öfke beslemiş,
Yalnızlığı gözyaşıyla ıslamış,
Mavzerini kara çama yaslamış,
Ufuklara bakıp susmuş Kurt Bayram.
Çilelerden yüzü çil çil oyukmuş,
Gönlü hâlâ kekik kokan çocukmuş,
Bu dağlardan daha güzel düş yokmuş,
Her taşına değmiş, basmış Kurt Bayram.
Kangalları dere-tepe yorsalar,
Ahvalini gecelere sorsalar,
Bir bardak çay, bir de tütün sarsalar,
Kepeneğe sinmiş, pusmuş Kurt Bayram...
Bir bilinmez emir gelmiş devletten,
Davarını satmış, düşmüş gayretten,
Pınarlarda su kalmamış hasretten,
Ormanlara yoldaş, sesmiş Kurt Bayram.
Yosun tutmuş tuz taşları ardından,
Hiçkimseler anlamamış derdinden,
‘Geçtim’ demiş namerdinden, merdinden,
Çantasını dala asmış Kurt Bayram.
Bu dünyanın sefasını sürmemiş,
Aklı şehir hayatına ermemiş,
Ömür boyu ilaç-hekim görmemiş,
Köyde garip kalmış, küsmüş Kurt Bayram