KADROLU MUHTAR -X- (Eşek Ticareti)

Çobanlık ve çiftçilik işlerini Cin Ali’ye yıktıktan sonra kendimi emekliler gibi hissetmeye başladım. Öğlene doğru kalkıyor, köy içinde elim arkamda geziyordum. Bendeki değişiklik herkesin dikkatini çekmişti. Fakat kimse şeytana pabucunu ters giydiren Cin Ali’nin benim işlerimi neden gördüğünü bilmiyordu:
-“Muhtarım ne bu hal?” diyenlere:
-“Ee muhtar dediğiniz böyle olur.” diyordum.
Kahveye gittiğimde ise bana Serkan’ı soruyorlardı. Nerden tanıyorsun, kimmiş, neciymiş? Ben onunla yolda tanıştığımı, daha sonra kendisini köye götürmem için rica ettiğini söylüyordum. Serkan’la ilgili en çok sorulan soru ise köye bir daha gelip gelmeyeceğiydi. Tavan arasından, odunluklardan eski eşyalarını çıkarıp o gelecek de satın alacak diye bekleyenler vardı. Birisi:
-“Ahırda bir güğüm buldum. Serkan Bey gelince göstereceğim.” diyor, bir başkası:
-“Yahu bizim tavan arasında bir halı makası çıktı. Biraz küflüydü, sağını solunu temizledim. Kaç para eder ki?” diyordu.
-“Arkadaşlar, adam birkaç gün sonra geleceğim dedi. Ben de bekliyorum. Hanım, bir iki parça kilim hazırladı. Alırsa satacağız.” dedim. Bu tarz konuşmalar Tırı Mahmut’u rahatsız ediyordu. Serkan’la ortaklık kurduğu için onun adına konuşmakta sakınca görmüyordu. Antika konusu açıldığında eğer kahvedeyse bana göz kırpıyor, kaş göz işareti yapıyor:
-“Ben Serkan Bey’le görüştüm. Mal verdiği firma batmış, köylülere söyle boşuna beklemesinler, eşyaları beş para etmez, dedi.” gibi sözler sarf ediyordu. Beni yalnız gördüğünde kendisi gibi konuşmamı tembihliyordu. Öbür taraftan Mahmut, semerciliğe çoktan başlamıştı.
Köy köy dolaşıyor, akşama doğru bir kamyonet eşekle geliyordu. Keyfi yerindeydi. Yolda karşılaştığımızda:
-“Yahu Mahmut, sadece semeri alsana bu eşekleri neden getiriyorsun?” dedim. Sinsi sinsi güldü:
-“Ticari sırdır söylemem.” dedi. Güya benden saklayacaktı.
-“Başlatma lan sırrından şimdi gider herkese Serkan’la ortak olduğunuzu semerin çok para ettiğini söylerim. İşiniz bozulur.” dedim. Eliyle sus işareti yapıp koluma girdi.
-“Geçen Karaköy’de Bodurların Emin’in semerine müşteri oldum. Bana senin eşeğin bile yok semeri ne yapacaksın?” dedi.
-“Eşek alacağım.” dedim.
-“Sen delirdin mi önce semer sonra eşek mi alınır?” dedi.
-“Sana ne! Ben önce semer alacağım, semere göre de eşek alacağım.” dedim.
-“Deli deli konuşma. İşte eşek alıyorsan semeriyle al git. Almıyorsan sen bilirsin.” dedi. Mecburen eşeği de aldım. Bizim buralarda yellensen duyuluyor arkadaş. Bir iki kişiye daha gittim. Semeri tek satmadı. Kimisi de sadece semeri almaya kalkınca şüphelenip satılık değil, dedi. Kaç para teklif ettiysem razı olmadı. Böyle çok daha kolay oluyor. Hem milleti de uyandırmamak lazım.” dedi.
-“Ne uyanıksın Mahmut.” dedim, sırtını sıvazladım. Koltukları kabardı.
Mahmut’un eşek ticaretine başlaması köyde merak konusu olmuştu.
-“Ne yapacaksın bu kadar eşeği?” diyenlere
-“Besleyip satacağım.” diyordu. Bu defa:
-“Mahmut kafayı mı yedin, dana mı bu besiye çekesin.” diyorlardı. O:
-“Karışmayın benim işime.” deyip konuyu kapatıyordu.
Aradan bir hafta geçmeden işin rengi değişti. Mahmut’un evinin bahçesi eşekle dolmuştu. Karısıyla bu yüzden kavgaya tutuştular. Kadının sesi ta dışarıdan duyuluyordu. Tüm köy film izler gibi bu kavgayı izliyorduk. Kadının son sözü:
-“Ya eşekler ya ben.” oldu. Mahmut:
-“Eşeklerimi hiçbir şeye değişmem.” dedi. Kadın yanına iki çocuğunu aldığı gibi babasının evine gitti. Eşeklerden sadece Mahmut’un hanımı değil herkes şikayetçiydi, eşekler anırmaya başlayınca bütün köy çın çın çınlıyordu. Mahmut’sa kimseyi dinlemiyor köy köy dolaşıp eşek toplamaya devam ediyordu. Bir gün benim kapıma kadar geldi:
-“Senin ahırda yer varsa üç beş eşek koyayım.” dedi.
-“Mahmut beni bulaştırma.” dedim, razı olmadım. Mahmut kafasına koymuşsa mutlaka benden habersiz eşekleri getirip ahırıma bağlardı. Kapılara kilit takıp önlemimi aldım. Hanımı ve çocukları da bu konuda uyardım. Çok şükür böyle bir şey yapmadı. Daha doğrusu fırsat olmadı. Mahmut eşekçiliğe başladı başlayalı komşuları şikâyet eder dururmuş. Fakat nereye şikâyet ediyorlarsa:
-“Köy yerinde eşek olması normaldir. Buna biz işlem yapamayız.” cevabını almışlar. Bunun üzerine Mahmut’u:
-“Eşekleri toplayıp kasaplara satıyor. Halka eşek eti yediriyor.” diye valiliğe şikâyet etmişler. Vali kaymakamı arayıp “İlçende neler oluyor haberin yok efendi!” diye fırçalamış. Kaymakam ilçede ne kadar amir, memur varsa ayağa kaldırmış. Jandarma Mahmut’un evinin etrafını sardı. Mahmut köylere eşek toplamaya gittiğinden evde yoktu. Eşeklere el koydular, evini, yerini aradılar. Jandarma komutanı bizim yanımızda Mahmut’a telefon açtı. Kendini tanıtıp:
-“Hakkında ihbar var.” dedi. Sonra komutanın yüzü gözü değişti. Adam resmen sinir küpüne döndü. Askerlere:
-“Tüm köyleri arayın, derhal bulup getirin şunu. Direnirse vurun.” dedi. Komutanın neden bu kadar sinirlendiğine anlam verememiştik. Meğer bizim Mahmut hakkında ihbar olduğuna inanmamış, birisi kendisini işletiyor sanmış:
-“Kontör mü isteyeceksin lan?” deyip komutana sövmüş saymış.
Mahmut’u köyün birinde yakalamışlar, kelepçeleyip yaka paça götürmüşler. Karakol, savcılık, adliye derken adli kontrolle serbest bırakmışlar.
Ertesi gün bir kara Java’nın arkasında çıktı geldi. Biz kahvede oturuyorduk. Çağırdık yanıma geldi. Morali çok bozuktu:
-“Gitti güzel eşeklerim.” diye dövünüyordu. Kahvedekiler onu teselli etmeye çalıştılar. Bir iki defa “Mahmut” dedim, beni duymadı. Yanına iyice sokulup kulağına yaklaştım:
-“Semerleri götürmediler.” dedim. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı, gözlerinin içi parladı:
-“Valla mı?” dedi. Başımı salladım.
-“Allah’ını seven beni tutmasın.” deyip koşarak eve gitti. Ertesi gün eski Mahmut geri gelmişti. Semerlerine bir şey olmadığı için çok mutluydu. Hem eşeklerden de kurtulmuştu. Dünya yıkılsa umurunda değildi. Fakat tekrar eşek almaktan çok korkuyordu. Hâkim: “Aynı işe devam edersen tutuklarım.” demiş, kaymakam “Gözüm üstünde, ayağını denk alsın.” diye haber salmış. Baş başa kaldığımızda:
-“Hemen hemen çoğu köydeki eşekleri topladım. Beş, on eşek ya vardır ya yoktur. Biraz ortalık durulsun, bir yolunu bulup onları da alacağım.” dedi. Sonra tedirgin tedirgin etrafına baktı: “Neyse yerin kulağı var, ben gidip semerlerime bakayım.” diyerek evinin yolunu tuttu.
Onun paytak paytak yürüyüşüne bakıp kendi kendime söylendim: “Seni gidi Semerci Mahmut seni! Bana az çektirmedin.”


Yorumlar - Yorum Yaz