İskender’in bahçesini bilir misiniz? Bu da soru mu şimdi? Nereden bileceksiniz?
Her çocuğun ilk hırsızlık deneyimini yaşadığı bahçedir. Köyün en iyi kirazları oradadır. En iyi elmaları, armutları, erikleri, kayısıları, şeftalileri oradadır. Dahası vardır: Sanki toprağı, suyu daha bereketlidir de en güzel domatesler, salatalıklar, karpuzlar, kavunlar bu bahçedeki bostanlarda yetişir. Kışkırtır adamı.
Köyün çobanlarını da hâliyle kendine çeker mıknatıs gibi. Çobanlar, sürülerini dağın yamacına bırakıp usulca İskender’in bahçesine sarkar, ne bulurlarsa götürürler. Bugün de domates ve salatalıkları gözlerine kestirdiler. Uçarı kaçarı yok. Girecek, alacaklar. Kendilerine ziyafet çekecekler. Köy ekmeğiyle domates de ne kadar lezzetli olur yani! Yiyen bilir. Domatesler çobanların midesine inecek ama nasıl? Ertesi gün kesin anlaşılır çobanların bostana girdiği. Çünkü o bölgede ikisinden başka çobanlık eden yok. Ne yapsınlar? Fişek zekâ Burhan çözümü şıp diye bulur.
Bahçenin çitine yaklaşırlar. Burhan, ustaca bir hamleyle çitin öte tarafına geçer. Bahçededir artık. Az ileride, iki metre mesafede kıpkızıl domatesler, yemyeşil salatalıklar gülümsemekte, “Al beni!”, “Ye beni!” diye çağrı mesajları göndermektedir. Seslenir Kadir’e:
-“Ne duruyorsun? Girsene içeri.” Kadir, çitten atlayıp bahçeye girer. Burhan elleri ve dizleri üzerine çömelir, at olur. Kadir’e,
-“Bin sırtıma.” der. Kadir, Burhan’ın sırtına biner. Burhan usul usul yürür, bostana yaklaşır. Domates ve salatalıklara bir kol uzunluğu mesafededirler.
-“Hadi!” der Burhan, “Uzan, domatesleri, salatalıkları çantaya doldur!” Burhan altta at gibi yürür bostanın etrafında. Kadir, onun omuz hizasından uzanır, domatesleri, salatalıkları toplayıp bez çantaya doldurur. Yeteri kadar domates ve salatalık aldıklarına kanaat getirince yine geldikleri gibi yavaş yavaş bostandan uzaklaşıp bahçe kenarındaki çite yaklaşırlar. Burhan der ki:
-“Hadi in sırtımdan!” Birlikte çitten atlar, sürünün yanında alırlar soluğu. Ziyafet başlar. Midelerde bayram havası...
Ertesi gün olur. İskender’in gelini Ayşe abla, bostan sulamaya gelmiştir. Bakar ki, bostanın dört kenarı gitmiş. Kim yapmış olabilir bunu? Çobanlar tabii ki. Akşama çobanlar sorguya alınır. Kadir’i alır sorguya İskender. Sözleri suçlama niteliğindedir. “Sen mi yaptın?” diye sormaz. “Neden yaptın?” diye sorar. Yani aslında hırsız bulunmuştur da, yargılama sanki âdet yerini bulsun diye yapılmaktadır. Yargısız infaz gerçekleşmiştir:
-“Söyle bakalım,” der İskender. “Benim domateslerimi, salatalıklarımı niye çaldın?” Kadir bir iki kıvranır:
-“Öyle deme, İskender amca,” der. “Ben sizin bostana adımımı atmadım.”
“Yemin et.” der İskender. Yemin etse başı mı ağrıyacaktır Kadir’in? Gönül rahatlığı içinde yemin eder.
-“Vallahi de billahi. Ben sizin bostana adım atmadım.”
-“Peki,” der İskender. “İnandım. Yemin ettiğine göre…” Ardından Burhan’ı çağırır.
-“Anlaşılan hırsız sensin.” der. “Kadir yemin etti. O yapmamış. Söyle, domateslerimi salatalıklarımı neden çaldın?”
-“Ama İskender amca.” der Burhan. “Böyle olmaz ki! Sen bana ‘hırsız’ diyorsun düpedüz.”
-“Evet! Hırsız değil misin? Kadir olmadığına göre, sensin. Üçüncü bir isim yok ki!”
-“Teessüf ederim, İskender amca! Sadece şunu söyleyeyim. Ben var ya ben, sizin bostanda domateslere, salatalıklara elimi sürmedim.” İskender yemin etmesini istiyor. Burhan, tereddütsüz yemin ediyor.
-“Hem vallahi hem billahi!” İskender,
-“Allah Allah!” diyor. “Hâlbuki ben sizin hırsız olduğunuzdan o kadar emindim ki… Neyse… Kusura bakmayın gençler, hakkınızı helâl edin!”
-“Estağfurullah,” diyor gençler bir ağızdan. “Siz hakkınızı helâl edin. Büyüğümüzsünüz.”
-“Helâl olsun,” diyor İskender. Helâlleşme faslı da tamamlanıyor böylece.
Çobanlarda keyif kekâ… Plan baştan sona saat gibi işliyor. Sorgulama faslında nasıl davranacakları da plana dâhildi. Önceden böyle anlaşmışlardı çünkü.
-“Ben sizin bostana adımımı atmadım. Vallahi, billahi!”
-“Ben sizin bostanda domateslere elimi sürmedim. Hem vallahi hem billahi!”
Çobanlar yemin billah ediyorlar. İskender amca ne yapsın? O küçük ayrıntıyı nereden bilsin?
Çobanlar yalan söylemiyorlar ki!
“Çalmadık” demiyorlar ki! Bu hırsızlık, sadece iki çoban arasında bir vicdan yarası olarak kalıyor. O kadar değil! O akşam yatsı namazında camideler.
“Allah’ım, affet!” diye yalvarıyorlar..