EMEKLİ MEBUSLAR KIRAATHANESİ-beş (İddia: Hafter)

Artık bahar gelmiş, kahve de şenlenmişti. Havalar güzelleşince daha önce sık gelmeyen mütekaid mebuslar da kahveye gelmeye başlamışlardı. Öyle ki Temel Efendi yeni bir eleman almak durumunda kalmıştı. Ocağa tost makinesinin yanına bir de ızgara eklemiş, ufak ufak köfte ve ciğer de yapmaya başlamıştı. Bu durum sabahtan akşama kadar burayı bekleyenler için bulunmaz bir nimet olmuştu. Bir yanda okey, iskambil ve dama oynayanlar diğer yanda günlük gazeteleri takip edenler vardır. Bir grup da televizyonun karşısında kurulmuş akşama kadar haber kanallarını izliyordu. E tabii kürsüye yakın oturan masalar da hararetli hararetli gündemi tartışıyorlardı birbirleri ile.
Reis Zeydan memleketine gittiği için yerine vekâleten İhsan Efendi bakıyordu. Gerçi o gideli pek öyle ciddi toplantılar yapılmıyordu. Sadece ocağa yeni bir ızgara alınması mevzusu gündeme gelmiş, onu da herkes canıgönülden onaylamıştı.
Kahvehane bazen de müthiş iddia sahnelerine şahit oluyordu. Bu iddiaların meşhur iki kahramanı Cevat ve Ali Recai Beyler idi. Bu ikisi bir iddiaya tutuştu mu yanlarına birkaç kişi daha takılır ve ortam bir anda gerilirdi. Birkaç gün sonra merakla beklenen sonuç açıklandığında genellikle Cevat Bey bahsi kaybeder; Ali Recai Bey de ondan aldığı parayla tüm kahveye simit ve çay ısmarlardı. Bu kez mesele yine ülkenin dış politikası ile ilgiliydi. Televizyonda verilen habere göre Hafter, Türkiye’nin de girişimiyle Rusya’ya ateşkes ve barış için çağrılmıştı. Hafter ise toplantı esnasında süre isteyerek toplantıyı terk etmiş ve ülkesine dönmüştü. Bunun üzerine Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Bingazi’de Hafter ile görüşmüş ve Libya’da Hafter’in ateşkes anlaşmasına uymaya hazır olduğunu açıklamıştı. Kanal, haberi flaş olarak: “Hafter barış anlaşmasını imzalayacak!” diye veriyordu. İşte tam bu haber üzerine Ali Recai Bey:
-“Bu alçağın kıçı-başı ayrı oynuyor. Bu Amerikan finosu barış anlaşması imzalamaz.” demez mi?
Hemen tüm gözler merakla Cevat Bey’in vereceği tepkiye odaklanmıştı. Yeni bir iddia mı doğuyordu? En son Ali Recai Bey: “Bu muhalefet Libya tezkeresine karşı çıkar.” deyince Cevat Bey: “Yok daha neler? Bu kadar önemli ve milli bir meselede mecliste çatlak çıkmaz.” diye tepki göstermiş, girilen iddia sonucunda iddiayı kaybettiği için herkese tost ve çay ısmarlamıştı. Cevat Bey durur mu? Hemen söze atıldı:
-“Bilip bilmeden konuşma azizim. Bu adamı Rusya yetiştirdi. Bu herif Rusya’nın adamı. Rusya ateşkes istiyor, o da imzalayacak. Hem adam Almanya’ya da söz vermiş. Bak dışişleri bakanına söylemiş. Berlin’de bu iş biter.” Bu arada birkaç kişi daha onu tasdik edince ortalık bir anda gerilivermişti. Sonunda Ali Recai Bey beklenen sihirli cümleyi kurmuş ve tartışmayı sonlandırmıştı:
-“Var mısın iddasına?” Cevat Bey durur mu? Kendini gaza getiren arkadaşlarına da güvenerek gürledi:
-“Varım! Ama bu kez çay simit değil, herkese birer porsiyon köfte ve ciğer, yanında ayranı ile...” Ali Recai Bey gülerek:
-“Tamam azizim, sen iste yeter ki. Köfte, ciğer ve ayran hem de elli kişilik...”
-“Tamam elli kişilik...” Bu arada Temel Efendi hemen devreye girdi:
-“Ha uşaklar şimdu mesele benim karasularima girmiştur. Pirincisu hazirundan imzalayacak diyenleru körelum.” O esnada eller kalkmaya başlamıştı. Temel Efendi:
-“Ula Sımayıl sen ha punlarin adini yaz!” dedi ve tekrar sordu:
-“İmzalamayacak diyenlari körelum.” Bu defa bayağı bir parmak havadaydı. Temel bu kez oğlu İdris’e seslendi:
-“Ula İtrus sen de yaz pakayum punlari!” İdris isimleri yazınca bu kez Temel Efendi tekrar sordu:
-“Ula aranizda imzalayapilur da imzalamayapilur da diyenler var midur?” Bu soruya da üç beş kişi parmak kaldırmıştı. Tabii gülmekten yerlere yatanlar da vardı. Temel Efendi bu kez İsmail’e seslendi:
-“Ula Sımayıl punlari da sen yaz bakayum!” İsmail onları yazarken Temel Efendi yine konuşmaya devam etti:
-“Şimdu celelum içincisuna, ha bu mesele sonuçlandiğinda pana içi cün mühlet verülecek.” Bu arada bir kişi sordu:
-“O niye ki?”
-“Haçan uşağun niye mi? Penüm bu kadar malzemeyi hazurlamam için da.”
Yeni kalfa İsmail hemen bir liste çıkardı ve iddiaya girenleri tek tek yazdı. Orada bulunan kırk beş kişiden on beşi imzalayacak derken yirmi beş kişi imzalamayacak demiş, beş kişi de “İmzalayabilir de imzalamayabilir de.” diye kararsız oy kullanmıştı. Bahis kuralları gereği çekimser olanlar yarım porsiyon parasını ödemek zorundaydı. Ayrıca bu ziyafetten sadece bahse katılanlar nasipleniyordu. Ama tedbir amaçlı olarak da fazladan on kişilik kontenjan ayrılıyordu. Tabii iş bununla kalmamış gruplar arasındaki tartışmalar alevlenmişti. Tartışmalar sürerken o anda içeri resmi görevliler girivermişti. Herkes sus pus olmuş, meraklı gözlerle bu adamlara bakıyordu. Görevliler doğruca ocaklığa yönelmişlerdi. İçlerinden birisi gayet kibar bir şekilde sordu:
-“Burasının sorumlusu kim?” Temel Efendi ayağa kalktı:
-“Penum ula neydeceksun?” Adam gayet kibar bir şekilde konuşmaya devam etti:
-“Biz Tarım Bakanlığından geliyoruz. Gıda kontrolü yapıyoruz. Siz bizden burada sucuk, köfte ve ciğer pişirmek için ruhsat almışsınız.” Temel Efendi bu söz üzerine birden celallendi:
-“Ula ne uruhsati? Silah mi imal edeyruk ki uruhsat alacak mişuz! Pen uruhsat muruhsat almadim.” Bu esnada hemen devreye İdris girdi.
-“Evet memur bey ruhsatımızı aldık. Babam resmi prosedürü pek bilmez. Ruhsatımızı zaten çerçeveletip duvara astık. Buyurun denetiminizi yapabilirsiniz.” Temel Efendi şaşkın şaşkın bir duvara bir de İdris’e baktı:
-“Ula poh yiyenun uşaği ne zaman aldin puni, kaç para verdun ha buna?” İdris babasına eliyle susmasını işaret etti ve devam etti:
-“Beyefendi ruhsat alırken görevliler gelip yerin uygun olup olmadığına bakmıştı.” Memur, İdris’e:
-“Evet beyefendi, biz onun için gelmedik. Kullandığınız etler ve çaylardan numune alacağız. Rutin bir denetim bu.” dedi. Bizim Temel Efendi durur mu? Hemen yine devreye girdi:
-“Ula ne numunesi kardaşum! Ha bu etlari pen Ulus’taki pizum Laz Recep’un kasabindan alayrum. Sucuklari da Recep Kaptan özel doldurtayi pizum içun. Etiketi her pir şeyu sağlamdur. Ha bu çayi da ta Rize’den getirteyrum.” Memur gülümseyerek:
-“Tamam amca biz de bakalım işte etiket ile içerik uygun mu? Sizin Recep Kasap nasıl bir mal satıyor? Senin çayda hile hurda var mıdır onu anlayacağız. Sen kalbini ferah tut.” dedi. Temel Efendi kendinden emin bir şekilde parmağını memura doğru sallayarak:
-“Hele pir pozuk çiksun ben da oni furmazsam ahan da pana bu Temelluk haram olsun uşağum! Sen ne deyusun haçan pana madik atacak uşak taha anasundan doğmadi.” Mesele anlaşılınca bizim kahve eşrafı tekrar kendi meselesine dönmüş, tartışmaya kaldıkları yerden devam etmişlerdi. Tartışma akşam kahve kapanana kadar sürüp gitmişti. Aradan on onbeş gün geçmişti. Berlin Konferansı’nda tutumunu değiştirmeyen ve sonra da ateşkesi ihlal eden Hafter bizim kıraathanedeki yandaşlarına şok etkisi yaratmıştı. Şimdi artık iş Temel Efendi’nin gününü belirleyeceği ziyafete kalmıştı. Kaybedenlerin yüzünden düşen bin parçaydı. Kazananların da ağzı kulaklarına varıyordu. Cevat Efendi de bu kez ucuz atlatmıştı. Zira hesabı üstlenecek bayağı bir taraftarı vardı.
Temel Efendi iki gün sonrası için ziyafet gününü açıklamış; kimler köfte istiyor, kimler ciğer istiyor ona göre de malzeme listesini oluşturmuştu. Beklenen gün gelip çatmıştı. Tüm masalar birleştirilmiş, üzerlerine örtüler serilmiş ve servis açılmıştı. İçerisi mis gibi köfte ve ciğer kokuyordu. Buz gibi ayranlar da masalara dağıtılmıştı. Tabii işin içine muziplik katılmasa olur mu? Temel Efendi sağ tarafa kazananları, karşılarına da kaybeden ve çekimser kalanları oturtmuştu. Kaybedenlerin safında bulunan müzmin muhalif Cevdet Bey ayağa fırladı:
-“Temel Bey onları sağına bizi soluna aldın. Bunun bir anlamı var mı? Ben itiraz ediyorum bu oturma şekline!” Herkes meraklı gözlerle ne cevap verecek diye Temel Efendi’ye bakıyordu. Temel Efendi gayet kendinden emin bir şekilde gelip Cevdet Bey’in önüne dikildi:
-“Haçan uşağum Cevcet Bey, sizi sola oturttim çunki ha siz solcular her şeye muhalifsinuz ya ondan. Yerinuzu yadirgamayin dedüm da!” Herkes katıla katıla gülmeye başlamıştı. Bu esnada yemekler hazırlanmıştı. Yemeğe başlanmadan Ali Recai Bey ayağa kalkıp bir konuşma yaptı:
-“Değerli arkadaşlarım, ben bu ziyafet için Cevat Bey ve arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum. Maksat muhabbet olsun.” Tabii bu durumda kendine cevap hakkı doğan Cevat Bey de ayağa kalkıp kısa bir konuşma yaptı:
-“Değerli arkadaşlar, ben de Ali Recai Bey’e katılıyorum. Maksat muhabbet olsun, afiyet olsun. Buyurun.” Herkes ekmeklere yumulmuştu ki kapı birden ardına kadar açıldı ve içeriye on beş gün önce gelen görevliler doldu. Temel Efendi elinde ekmek arası köfte ile ayağa fırladı:
-“Ula yine ne oldi?” Memur gayet sakin bir şekilde ve tek tek konuştu:
-“Beyefendi kullandığınız etlerde tağşiş tespit edildi, çayın ise taklit bir ürün olduğu ortaya çıktı. Buraya ceza yazacağız.” Temel Efendi ise şaşkın bir halde sordu:
-“Tağşiş ne ula?” Memur yine sakin bir şekilde cevapladı:
-“Yani sizin etlerde tek tırnaklı hayvan geni çıktı.” İşte bu söz ortama bomba gibi düşmüştü. Midesini tutan herkes lavabolara akın etmişti. Temel de belinden çıkardığı koca bir tabanca ile merdivenlere aşağı koşturuyor bir yandan da:
-“Ula Recep sen bittin ula!” diye bağırıyordu.


Yorumlar - Yorum Yaz