HAMARAT KIZ

Evde yalnızdılar. Anneleri, tarhana yoğurmasına yardım etmek için komşuya gitmişti. Giderken de kızlarına:
-“Kızlar, evden dışarı çıkmayın!” diye tembihte bulundu. Ama büyük kızı Zeynep atılıvermişti hemen:
-“Anne kardeşimin saçını tarayıp, örebilir miyim bugün?” diye sordu. Annesi:
-“Tamam kızım, yalnız, yavaşça tara, incitme kardeşini tamam mı?”
-“Tamam anneciğim, dikkat ederim. Kardeşimin saçını ördükten sonra, evi de süpüreyim mi?”
-“Süpür benim hamarat kızım, süpür.”
-“Sonra da etrafı toparlarız anne, olur mu?”
-“Olur kızım, olur. Bugün bana iş bırakmayacaksın anlaşılan. Hadi ben gidiyorum.”
Annesi gittikten sonra kardeşi Esma’ya, sedirin ön kısmını işaret ederek:
-“Esma sen şöyle otur da ben tarağı getireyim gülüm.”
Esma ablasının gösterdiği yere oturup beklemeye başladı. Biraz sonra ablası bir elinde su tası, diğer elinde tahta tarakla çıkıp geldi ve Esma’nın arkasına oturdu. Tıpkı annesinin yaptığı gibi tarağı her defasında suya daldırarak kardeşinin saçını taramaya başladı. Arada bir:
-“Acımıyor değil mi kardeşim?” diye soruyordu. Esma, “acımıyor” anlamında omuzlarını yukarı kaldırarak cevap veriyordu. Tarama işlemi bittikten sonra, acemi elleriyle Esma’nın iki omuzuna düşen iki de örgü yaptı, sonra da:
-“Haydi aynada bak bakalım, beğenecek misin?”
Esma, evdeki tek ayna olan annesinin yatak odasındaki konsolun üzerindeki aynaya bakmak üzere odaya girdi, Zeynep de arkasından... Esma yatağın üzerine çıkarak aynada saçlarına baktı, beliklerini ellerine alarak bir sağa bir sola dönüp örgülerine baktı. Ablası:
-“Güzel olmuş değil mi?”
Esma yine “evet” anlamında başını öne doğru sallayarak yataktan aşağıya indi.
-“Haydi, şimdi de evi süpürelim. Ben süpüreyim sen de beni izle ve öğren.” dedi abla.
Çalı süpürgenin sapını tek eliyle kavrayamıyor, iki eliyle birden tutarak çardakları süpürüyor, kardeşi de peşi sıra dolaşıyordu. Eh sonunda bu iş de bitmişti. Sonra evi dolaşıp, annesinin her gün yaptığı işleri yaptı. Sedir yastıklarının düzeltilmesi, yer minderlerinin katlanıp her zamanki yerine konulması, çiçeklerin sulanması... Bunlar da tamamdı. Fırsat bu fırsattı, daha fazla iş yapıp annesini daha mutlu etmek istiyordu. Kilere yöneldi, kardeşi de peşinden... Bulgur torbasının, döğme torbasının, ekmek tablasının ağzının kapalı olup olmadığını kontrol etti. Bir kenarda duran, yarılanmış beyaz şeker torbası gözüne ilişti. Yanına vardı ve ağzının açık olup olmadığını kontrol etmek isterken bir ne görsün, beyaz çuvalın içinden sarı bir ip sarkıyor yere. Torbanın ağzını açıp bu ipin ne olduğunu anlamak istedi. Torbanın içi sarı karınca kaynıyordu. İp zannettiği şey de, karınca kervanıydı. Telaşlandı haliyle. Şimdi ne yapmalıydı? Karıncalar öyle ayıklanacak gibi değildi. Üstelik kendisi de korkuyordu onlara dokunmaya. Bu işi de başarıyla yaparsa, annesinin çok mutlu olacağı kesindi. “Aferin benim akıllı kızıma.” deyip onu kutlayacak, akşam babası eve geldiğinde ona anlatacak, ertesi günlerde de gururla komşularına anlatacaktı. Evet evet, annesi gelmeden bu işi de halletmeliydi. Aklına bir fikir geldi. Annesinin çoğu kez, pirinci kabuğundan temizlerken yaptığı gibi yapmalıydı. Hemen koşar adım mutfağa gidip en büyük leğeni buldu. Leğeni çeşmenin altına koyup musluğu sonuna kadar açtı. Kısa bir süre sonra leğen suyla doldu. Hemen kilere koştu, Esma da peşinden... Torbanın karıncasız ucundan tutup yerde sürümeye çalışırken Esma’ya:
-“Esma, gülüm, sen de torbanın arkasından iterek bana yardımcı ol.”
İkisi birlikte ıhlayarak, tıslayarak çuvalı leğenin yanına kadar sürüklediler. Çuvalın ağzını leğene dayayıp yavaş yavaş içine boşaltmaya başladı. Çuvaldaki şeker azaldıkça daha rahat kaldırarak tamamını boca etti leğene. İşe yaramıştı, tıpkı annesinin pirinç yıkarken pirincin kabuklarının suyun yüzüne çıkması gibi karıncalar da suyun üstünde yüzüyor, taşan suyla leğenin dışına dökülüyordu. Şimdi, yine annesinin yaptığı gibi leğenin içini karıştırıp, altta kalan karıncaların da suyun yüzüne çıkmasını sağlaması gerekti. Gitti, mutfaktan uzun saplı tahta kepçeyi kaptı geldi. Kepçeyle karıştırdıkça daha çok karınca çıkıyordu suyun yüzüne. Gururla dönüp kardeşine:
-“Ablanla ne kadar gurur duysan az, gülüm. Göreceksin annemiz de duyacak.” dedi.


Yorumlar - Yorum Yaz