Tevazu ayakta, kibirse başta
Fayda beklenir mi akılsız işte
Ceremesin çekmez demir çarıklar
Menzili muamma bir yol gidişte.
Çarık, 1951-57 yılları arasında yaşadığım Erzurum’a bağlı Pasinler ilçesinin Dumankaya köyündeki büyüklerimin ayaklarını korumak için giydikleri ilk giyeceklerdir. Hayvan gönünden ve lastikten dikilen çarıkları büyüklerimiz ve bazı gençler çoğunlukla tarla sürme ve sulama esnasında giyerlerdi. Çocukların tamamı, gençlerinse bazıları önce kara lastik (Trabzon lastiği de denirdi) sonraki yıllarda ise yine lastikten yapılmış, ancak yüzü parlak olan Cizlavet lastik giymeye başladılar. Çocuklardan ise ailelerinin maddi durumları iyi olanlar Cizlavet lastik giyebiliyorlardı.
Hatırladığım kadarıyla 1956-57 yıllarındaydı. Bir genel seçim öncesi, siyasetçiler, hangi partinin olduğunu hatırlayamıyorum, köyümüze gelerek seçmenlerin kendi partilerine oy vermesine karşılık yanlarında getirdikleri kara lastiklerin tekini verdiler. Diğer tekini de seçimden sonra vereceklerini köyümüzün büyüklerine yani ileri gelenlerini bildirip gittiler. Bu hediyeleri getirenler mi yoksa diğer parti mi kazandı, kara lastiklerin diğer eşleri geldi mi hatırlamıyorum. Ancak şunu biliyorum ki aradan 60 yıl geçmesine rağmen değişen bir şey yok. Günümüzde köylere, kırsal kesimlere ve mahallelerin yoksul halkına sosyal yardım adıyla bilhassa seçim öncesi kömür, erzak kolisi vb. hediyeler dağıtılmaktadır.
Babamın işinden dolayı Tatvan ilçesinde ilkokul 2. sınıftayım. Yaz tatiline girmemiz yakın ve dini bayramlardan birisi. Babam bayramlık olarak bana ilk defa iskarpin almış. Sevincimden dört köşeyim. Ayakkabılarım eskir diye giymeye kıyamıyorum. Üstüm başımdaki giyecekler de yeni ama benim gözlerim dost başa, düşman ayağa bakar misali hep ayaklarımda. Yolum, okulumuzun arka tarafında hep top oynadığımız arsadan geçti. Arkadaşlarım taşlardan kale kurmuş top oynuyorlardı. Beni görünce çağırdılar. Giymeye kıyamadığım iskarpinlerle top oynayamazdım. Ama arkadaşlarım ısrar ediyorlardı. Israrlara ve top oynama arzuma daha fazla dayanamadım. Maçı seyreden çocuklardan tanımadığım biri benim yaşlardaydı ve ona iskarpinlerle top oynamanın zorluğundan bahsederek (daha ziyade kıyamadığımdan) giydiği kara lastikleri bana vermesini ve iskarpinlerimin de kendisinde emanet kalmasını istedim. Çocuk kabul etti. Hemen arkadaşlarımın arasına adeta fırlayarak katıldım. Bir yandan top oynuyor, bir yandan da çaktırmadan göz ucuyla çocuğu kontrol ediyordum. Bir ara kendimi topa o denli kaptırmışım ki çocuğu da ayakkabıları da unutmuşum. Maç bitti ve biz galip geldik. Maçı kazanmanın sevinciyle çocuğun olduğu tarafa doğru geldim. Çocuğu göremeyince maç sonrası kalabalıklaşan seyirciler ve top oynayan çocuklar arasında aramaya başladım. Oradaki herkesten çocuğu tarif ederek sordum. Tanıyan da yoktu onu. Çocuk 3 gün dahi giymediğim ayakkabılarımı alıp kayıplara karışmıştı.
Üzgün ve ağlamaklı bir şekilde eve dönünce, annem ve babam sebebini sordu, olanları anlattım. Her ikisi de üzülmememi ve yenisini alacaklarını söylediler ve daha sonra da aldılar. Ama benim ilk iskarpinlerim olduğu için hep aklımda kaldı. O meçhul çocuk bir gün belki karşıma çıkar diye hep bekledim ve ondan kalan kara lastikleri uzun süre sakladım. Aradan bunca yıl geçti hala o iskarpinleri ve o çocuğu unutmadım.
Yine babamın işinden dolayı Özalp’ta ortaokuldayım. Yaz tatillerinde babamın sürveyanlık yaptığı demiryolu tünel ve köprü işlerinde hafif işlerde çalışıyorum. Bir gün şantiyeden uzak bir köprüde ustalar duvarlara derz yapıyorlar. Öğle yemeğini orada yiyoruz. Su kabı şantiyede unutulmuştu. İki ustadan biri yakında bulunan ve suyu soğuk olan çeşmeden su getirmemi istedi. Ben de su testisinin şantiyede unutulduğunu belirttim. Usta sen su kabını dert etme dedi ve ayaklarından her iki lastiği çıkararak: “Bu lastiklerin içini iyice yıka ve doldur getir.” dedi. Ben itiraz etmek niyetiyle: “Usta lastikler sanki katran kokuyor.” dedim, “Katranı matranı boş ver yeter ki soğuk su ile iyice yıka ve iyice doldurarak getir.” cevabını cevabını alınca dediklerini aynen yaptım. Ama akşama kadar susamamak için çeşmeden kana kana su içtim. Kara lastik ile ilgili duygularımı Soma’da meydana gelen kömür ocağı faciasında, madenci Recep’in ayakları kömür karasıyla kirlendiği için ambulansa binmekten imtina etmesini ve gösterdiği tevazuyu, kibrin sultanlarına ithaf ederek bitiriyor ve o kahraman madenciyi saygıyla selamlıyorum.