CIZLAVET / KARA LASTİK AYAKKABI -muhammed kurtcephe

Geçmişimizde öyle anılarımız var ki kimi yüzümüzü gülümsetir, kimi yüzümüzü yere düşürür, gönlümüzü acıtır. İşte benimki de ruhumun derinliklerindeki bir acı. Birçoğuna göre sıradan bir şey, bugün benim için de sıradan ama o gün henüz bir çocukken kalbimin kırılmasına yol açan, sanki bir kusurmuş gibi yüzüme vurulan mahcup olduğum bir şey.
Ortaokul öğrencisiyim. Okulumuz Ashab-ı Kehf eteklerinde, şehrin bittiği noktada. Evimiz şehrin diğer ucunda. Her gün bir uçtan bir uca yürüyerek okula gelip gidiyoruz. Hani bir türkü var ya: “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” diye, işte bizim için bu okul da öyle idi. Şehrin tek okulu niçin böyle dağın başına yapılır hâlâ anlamış değilim.
Bugünden bakıp şehrin bir ucundan bir ucuna yürümek spor diyebilirsiniz lakin Doğu Anadolu’nun en batısındaki Afşin’in soğuğu bir başkadır. Hani sormuşlar soğuğa: “Memleketin nere?” diye, “Erzurumluyum ama Sivas’ta yaşarım.” demiş. Yalan, soğuk bizim köyde doğmuş Ashab-ı Kehf’in eteklerine yerleşmiş.
Yüzüm üşürdü, elim ayağım donardı ama içim hep sıcaktı. Ne de olsa çocuktuk, yaz da kış da bizim için oyun eğlence idi. Hele bir de kar yağarsa değmeyin keyfimize. Bir rampa bir de naylon bulursak günün nasıl bittiğini anlamazdık. Kimi zaman bir tepeden kimi zaman rampadan naylonlardan yaptığımız kızaklarla kayardık. Karda kaymayanımız yoktur, bunun dimağımızda bıraktığı his ise hepimizin malumu. Karlar biraz eriyip tekrar hava soğuduğunda oluşan buzlar okul yolunda eğlencemizdir. Buzda kayarak gider geliriz. Kimi zaman karda kimi zaman buzda kayarak bir kışı geçiririz. Kaymak için lazım olan ilk şey bir Cızlavet yani kara lastik ayakkabıdır. Orta ikinci sınıf öğrencisiyim ve okula kara lastik ile gidiyorum. Kimi kundura, iskarpin giyer, Mekap giyer, ben ise kara lastik, ne de olsa köy çocuğuyuz. Kara lastik su geçirmez ama soğuğu geçirir hem de ayaklarımızı dondururcasına yerin tüm soğuğunu emer. Kış gelip de kayma zamanı başladığında bizim ayakkabılar gözde olur. İyi kayar bu kara lastik.
Birçok kez yolda yürürken kıçımızın üstüne düşürüp canımızı acıtsa da hiç incitmez. Her defasında ayağa kalkar yolumuza devam ederiz.
Okul yolu uzun olduğu için her gördüğümüz buz, bizim için bir yarış pistidir. Kim daha uzun kayacak diye yarışırız. Eğer ayağınızda bir Cızlavet varsa yarışın galibisiniz demektir. Şöyle geriden bir yellenip (hızlanıp) koşarak buza ayaklarım değdiğinde kim tutar beni, kim bilir saatte kaç km hızla kayıyorum.
Kara lastik dedimse zihninizde bir tane canlanmasın. Bunun da yazlığı var, kışlığı var. Zengin için olanı var, fakir için olanı var. Yazları düz şekilsiz içi dışı gibi bir Cızlavet giyerdik. Kış olunca içinde varlığı yokluğu belli olmayan bir astarın olduğu Cızlavet giydiğimizde keyiflenirdik.
Bugün bile içim üşür, soğuk günlerde soğuktan taş kesilmiş kara lastikleri giydiğim günleri hatırlayınca. Ayaklarımız üşümesin diye çorap üstüne çorap giyerdik. Bulabilir de yün bir çorap giyersek değmeyin keyfimize.
Kıştan yeni çıkmışız, baharın sıcağı yeni yeni yüzümüze vuruyor, yolların çamur olduğu bir günde ayağımda kara lastiğim okuldan dönüyorum. Mahalleden arkadaşım ile yüksek yüksek tepedeki okulumuzdan çıkıp şehir merkezinden geçerek mahallenin yolunu tutmuştuk. Gamsız, kaygısız neşe içinde güle oynaya gidiyorduk. Yolda arkadaşımın babası ile karşılaştık. Bir süre beraber yürüdük. Bizim evin sokağına gelince ben döndüm onlar devam ettiler.
Ne oldu ise bu yol ayrımında oldu. Bugüne kadar içimi acıtan o cümleleri o an duydum. O cümleleri duyana kadar ben kara lastik ayakkabımla mutluydum, onlardan hiç şikâyet etmemiştim, aksine kış gelince havasını bile atmıştım. Arkadaşımın babası: “Şuna bak okula kara lastik ile gidiyor.” diyene kadar hiç ezilmemiştim, hiç kalbim kırılmamıştı. Arkadaşım kundura giyiyordu, bense kara lastik... Biz arkadaştık, aramızda bu konu hiç geçmemişti ama babası arkamdan beni çekiştirmişti. Yapılır mı be amca 13 yaşında bir sabiye, söylenir bu söz! Bak aradan yıllar geçti hala içim acır.
Kalbim kırılmıştı, hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm. Bir an önce varmak, anama olanları anlatmak için evin kapısını çaldım. Kapı açıldı ama anam evde yoktu. Dediler ki anan köye gitti. Diyeceksiniz: “Baban yok mu?” Baba gurbette, ekmek parası peşinde. Yol gözükmüştü yine. Mahalleden şehrin merkezine yine yürüyecektim ve yürüdüm. Köy garajına gelerek bir minibüse binip köyümüze gittim, anamı buldum.
Anama başından geçenleri anlattım: “Ana bana para ver, ayakkabı alacağım.” dedim. Canım anam hiç ikilemedi, bana para verdi, şehre tekrar geldim. Öyle bir ayakkabı almalıydım ki en güzeli olmalıydı. Öyle de yaptım. Bir spor ayakkabı aldım. O zamanın en iyi markalarından bir spor ayakkabı idi bu. Benim de artık bir spor ayakkabım olmuştu. Ayaklarım yere değmiyor mu ne? Ne kadar rahatmış, yürürken ayağımın altında taşları artık hissetmiyorum.
Acaba bu gece ayakkabımla mı yatsam? En mutlu günlerimden biri olmuştu o gün. Olanda hayır olmuştu, komşu amca benim spor ayakkabı sahibi olmama vesile olmuştu. Canımı yakmıştı ama olsun artık bir ayakkabım var, hem de spor ayakkabı. Şimdi gidip göstersem “Bak amca ayakkabıma!” desem...
Mutluluk sahnemiz Türk filmi gibi bitecek mi acaba? Nerde…
Evimiz müstakil, girişi yerden 30-40 cm yükseklikte. Ayakkabılarımızı dışarı çıkarıyoruz. Eskiden bizim oralarda ayakkabılar içeri alınmazdı. Gerçi hâlâ müstakil evlerde ayakkabılar dışardadır. Benim için sıradan bir gün değildi bu gün ama ayakkabılar için sıradan bir gün, dışarı çıkarılacaktı. Öyle de yaptım. O gece huzurla ve mutlulukla uyudum.
Okula erken gitmeliydim, ne de olsa ayakkabılarım yeniydi. Arkadaşlarıma: “Bakın benim de bir spor ayakkabım var.” diyecektim. Erkenden kalktım, hazırlandım ve evden çıktım. Yedi kardeşiz, evin önünde anamın ayakkabısı ile birlikte sekiz çift ayakkabı var. O kalabalığın içerisinde benim ayakkabı ben buradayım diyor adeta. O da ne? Ayakkabımın teki yok. Nerede bu ayakkabı? Bende bir telaş! Evin etrafını arıyorum, bahçeye bakıyorum, ayakkabının teki yok. Meğerse köpek almış gitmiş ayakkabının tekini, maalesef bulamadık. Ayakkabının mürüvvetini göremeden, bir gün okula spor ayakkabı ile gidemeden yine Cızlavet’e mahkum olmuştum. İçim bir kez daha yanmıştı. Şimdi söylenen söze mi yanayım, kaybolan ayakkabıma mı?
O günden sonra evin etrafında, bahçe kenarlarında o ayakkabının tekini hep aradım durdum. Hâlâ da arıyorum.
Aradan çok zaman geçmedi ki bana: “Şuna bak okula kara lastik ile gidiyor.” diyen komşumuzu Cızlavet giyerken gördüm.
Ne büyüksün Allah’ım, o gün öğrendim ki kimseyi kınamayacaksın, gün geliyor kınadığın şey seni buluyor.

 


Yorumlar - Yorum Yaz