KADROLU MUHTAR IV (Kahvehane)

Yol arkadaşıma Maraş otu macerasını anlattıktan sonra bir süre hiç konuşmadan çaylarımızı yudumladık. Arkadaşım halime acımış olmalı ki masamızın sessizliğini bozdu:
-“Tırı Mahmut senin başına ne işler açmış be muhtarım! Sen bu adamdan intikamını bir şekilde almalısın. Eğer istersen sana yardım ederim.” Kin tutan bir insan değilim. O yüzden:
-“İntikam falan istemem. Aynı köylüyüz, her zaman yüz yüze bakıyoruz. Hem almak istesem de bu adama hiçbir numara sökmez.” dedim.
Müsaade isteyip kalkacakken birer çay daha içmeyi teklif etti. Kendisi ilçemizde misafir olduğundan:
-“Dur ben söyleyeyim.” dedim. Etrafıma bakındım, Çaycı Murat ortalıkta görünmüyordu. Ayağa kalkıp ocakçıya seslendim: “Celal bize iki çay!” Daha yerime oturmadan Lap Osman’ın sesini duydum:
-“Üç olsun.” Arkamı döndüm. Cin Ali:
-“Dört olsun.” dedi. Tırı Mahmut:
-“Benimki kola olsun.” Çullu Yusuf:
-“Benimki ayran…” dedi.
Ellerinde çantalarla, çuvallarla gelip bizim masaya oturdular. Moralim bozuldu, bizimkiler başıma kalmıştı. Onları arabamla köye götürmek zorunda kalacaktım.
Çaycı Murat siparişleri getirip masaya bıraktı. Tırı Mahmut, kolayı bir dikişte bitirip boş bardağı çaycıya uzattı:
-“Bir daha koy.” dedi.
Koluyla ağzını sildikten sonra:
-“Bu kolanın büyüğü yok mu Murat? Bidonda olanından…” dedi.
Çaycı Murat:
-“Var Mahmut Ağa, birlik mi olsun ikilik mi?” dedi.
Mahmut:
-“En büyüğünden getir işte, köye elimiz boş gitmeyelim.” dedi. Mahmut’a: “Bana güvenip de bir şey ısmarlama lan!” derken Cin Ali elini omzuma attı:
-“Muhtarım önce bir lokantaya mı gitseydik? Çayı yemeğin üstüne içerdik.” dedi. Ona “Bok ye!” diyecektim ki Çullu Yusuf:
-“Haydi muhtarım çayını hızlı hızlı iç de köyümüze gidelim. Davara gideceğiz vakit kaybetmeyelim.” dedi.
İyice kızdım:
-“Ben bugün köye gitmeyeceğim.” Yol arkadaşımı göstererek: “Bu arkadaşta misafir kalacağım.” dedim. Yol arkadaşım kıs kıs gülüyordu.
Bizim köylüler hep bir ağızdan konuşmaya başladılar:
-“Olur mu öyle şey? Biz nasıl gideceğiz? Sensiz gitmeyiz. Ayıp bu yaptığın. Yakıştı mı sana?”
-“Valla orası beni ilgilendirmez. Bana mı güvenip düştünüz yola? Nasıl giderseniz gidin!” dedim. Epeyce homurdandılar.
Cin Ali onları susturup:
-“Muhtarım biz senin arabayla gidelim. Yarın ben gelir seni alırım.” dedi. Diğerleri bu fikri hemen benimsedi. Araba giderse gelmeyecekti. Bunu adım gibi biliyordum:
-“Ben araba maraba vermem arkadaş.” dedim. Bu defa Lap Osman:
-“Bizi bırak gel o zaman.” dedi.
-“Hiç kusura bakmayın.” dedim.
Tırı Mahmut, çaycının getirdiği kolayı çantasına yerleştirdikten sonra:
-“O zaman anahtarı ver de bari şu çantaları koyalım. Sen yarın gelirken getir. Biz de yayan gidelim.” dedi.
-“Akacak, kokacak bir şey var mı len çantalarda?” dedim. Hepsi birden “Yok valla.” dedi.
Arabanın anahtarını Mahmut’a verdim. Yol arkadaşımın gülmekten gözleri yaşarmıştı. Bizimkiler çantalarını da alıp kalktıktan sonra:
-“Allah sana kolaylık versin muhtarım.” dedi.
-“Bunlar böyle işte ne yaparsın!” dedim.
-“Bana kalırsa sen intikam işini bir daha düşün.” dedi.
Yerimden kalktım:
-“Ben şu bizim 4 çayın parasını verip geleyim. Hesaplarını da bana yüklemesinler.” dedim.
Kahveden içeriye adımımı atmıştım ki bir korna sesi geldi. Sırtımı döndüm. O da nesi? Bizimkiler benim Toros’a doluşmuşlar, Tırı Mahmut direksiyonda gidiyorlar. Arkalarından koştum.
-“Durun!” diye bağırdım.
Tırı Mahmut, kafasını çıkarıp:
-“Yarın gelir seni alırız muhtarım.” diye bağırdı. Karşısından bir traktör geliyordu:
-“Önüne bak lan!” dedim.
Traktörü sıyırıp geçti:
-“Lan tüp yok arabada, tüp!” diye bağırdım ama duydular mı duymadılar mı bilmiyorum.
Araba uzaklaştı gitti. Ben soluya soluya gerisin geriye kahvehaneye geldim. Yol arkadaşım benim için bir su istedi. Yarısını içtim, yarısını da kafama döktüm:
-“Kaldım burada.” dedim.
Yol arkadaşım:
-“Köye vasıta bulunmaz mı?” dedi.
-“Bizim köy kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde. Kolay kolay kimse gelip gitmez.” dedim.
Yol arkadaşım:
-“Yarın seni almaya gelecekler nasıl olsa. Ben şimdi arkadaşımı ararım, bizim misafirimiz ol.” dedi.
-“Kim gelecek? Bunlar mı? Ölmediler daha. İşin kötüsü arabanın içinde gaz da yok. Yarı yolda kalırlar. Arabayı bırakır gider bunlar. Ben asıl onu düşünüyorum.” dedim.
Kasketimi çıkarıp masaya vurdum. İçim soğuyuncaya kadar verdim sövdüm, verdim sövdüm. Daha sonra yol arkadaşıma döndüm:
-“Nasıl intikam alacağım ben bunlardan?”
Yol arkadaşım meğer tiyatrocuymuş:
-“Ben her role, her kılığa girer, istediğimi kandırırım. Aklımdaki bu Tırı Mahmut’u telefonla arayıp biraz kıvrandırmaktı ama bu yaptıklarına karşılık çok hafif kalır. Bugün nasıl olsa buradasın, akşama bir plan kurar, sana yaptıklarını burunlarından fitil fitil getiririz. Sen merak etme.” dedi.
-“Sadece Mahmut’u değil hepsini doğduklarına pişman edelim. Yetti artık yaptıkları.” dedim.


Yorumlar - Yorum Yaz