AVANAKLAR KAHVEHANESİ

Bacanaklar Kahvehanesi kasabada meydanındaki üç kahvehanenin en büyük ve en eskisiydi. Uzun yıllar önce iki bacanak tarafından açılmış, sonra defalarca el değiştirmişti. İşletmeciler değişti, kahvehanenin ismi değişmedi. Kasabayı karayoluna bağlayan yol küçük meydanda bitiyordu. Oradan ikiye ayrılıp Bacanaklar Kahvehanesi’nin sağından ve solundan yukarı mahallelere doğru devam ediyordu. Bacanaklar’ın doğu tarafında bir gurbetçi tarafından yeni yaptırılan üç katlı binanın altında başka bir kahvehane vardı. Cafer ve Remzi isimli iki kafadarın açtığı yere daha çok gençler gelip gidiyordu. Cafer ile Remzi, açacakları mekâna isim ararken akıllarına kendi isimlerini birleştirmek geldi. Böylece “Cafe Remzi” ortaya çıktı. Her ne kadar ismi cafe olsa da buranın diğer kahvehanelerden pek farkı yoktu. Kasabadaki diğer kahvehane Bacanaklar’ın batı tarafında iki katlı belediye binasının altındaydı. Bundan 10 sene önce eski belediye binası yıkılıp yerine yenisi yapılınca yeni binanın altındaki dükkânlardan birisi kahvehane diğeri Ziraat Bankası oldu. Buranın mülkiyeti belediyenin olduğundan ismi de Belediye Kahvehanesi’ydi. Belediye seçimlerini kim kazanırsa o partiye yakın birisi burayı çalıştırırdı.
Postacı, Bacanaklar’a girip birkaç kişiye zarf, birkaç kişiye de paket verdi. Paketlerden birisi arkadaşlarıyla okey oynayan Şevki’ye gelmişti. Postacı kendisinden 50 TL isteyince Şevki şaşırdı. Cebinden 30 lira çıktı, masadaki arkadaşlarından borç alarak ödemeyi yaptı. Paketin gelişi oyunu durdurmuştu. Masadakilerden Bilal:
-“Ne o Şevki yine ne aldın?” dedi. Şevki paketin sağına soluna bakıyordu:
-“Geçen gün bir yerden telefon ettiler. Ödül kazanmışız. Son model telefon göndereceğiz dediler. Adres bilgilerini istediler. İşte geldi. Sadece kargo parasını ödeyeceksiniz, demişlerdi ama...” Masadakilerden Necati:
-“Aç bakalım.” dedi. Şevki’nin tam karşısında oturan Recep gür sesiyle:
-“Lan oğlum neden verdin parayı. 50 TL kargo parası mı olur şuncacık şeye!” dedi. Recep’in sesini duyanlar başlarını çevirip ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Şevki paketi açarken, Recep’in sesi yine kahvehaneyi çınlattı:
-“Telefon diye kol gibi bir hıyar çıkarsa…” dedi. Şevki, Recep’in sözünü kesti:
-“O zaman ben de o hıyarı… Tövbe tövbe.” dedi. Bilal:
-“Yav şuna laf yetiştireceğine paketi aç.” dedi. Çaycı Sadık dâhil içerideki 8-10 kişi masanın etrafına toplanmıştı. Ocakçı Bekir bile çay ocağından başını uzatmış o tarafa bakıyordu. Herkes merakla paketin açılmasını bekliyordu. Paketin içerisinden bir kutu, kutunun içinden de Recep’in dediği gibi bir salatalık çıkınca kahvehanedekiler kahkahayı bastı. Dışarıda oturanlar bile “Ne oluyor?” diyerek içeri girdiler. Olanları öğrenince onlar da gülüştüler. Recep’in sesi ise herkesi bastırıyordu. Paketten çıkan salatalığa yalnızca Şevki gülmedi. Kandırıldığına değil milletin maskarası olduğuna yanıyordu. Salatalığı ve paketi öfkeyle yere çarptı. Recep yerinden kalkıp salatalığı aldı, Şevki’nin kulağına tutup:
-“Alo de alo alo” diyor, Şevki ise eliyle onu uzaklaştırmaya çalışıyordu. Bir süre sonra kahvehanede hayat normale döndü. Oyun oynayanlar oyunlarına döndü. Yalnız Recep, Şevki’yle dalga geçmeye devam etti. Ara sıra ağzıyla zil sesi çıkarıyordu. Sonra da yan tarafındaki sehpanın üzerine koyduğu salatalığı kulağına tutuyor:
-“Buyurun Şevki Bey’in telefonu. Tamam, kendisine veriyorum.” deyip Şevki’ye uzatıyordu. Tabii Şevki kendisine uzatılan salatalığı almıyordu. Bunun üzerine Recep:
-“Şu an kendileri müsait değil. Daha sonra arayın.” diyor ve kıs kıs gülerek salatalığı sehpanın üzerine koyuyordu. Şevki, bir iki defa Recep’e karşılık verecek oldu ama bu defa Recep daha beter azıtıyordu. Sonunda karşısındaki ne derse desin cevap vermemeye karar verdi. Çaycı Sadık çayları tazelerken Receplerin masasına da geldi. Recep, salatalığı Sadık’a uzatıp:
-“Şunu şarja takıver.” dedi. Sadık, kendini tutamayıp gülümsedi. Şevki’nin rahatsız olduğunu bildiğinden:
-“Tadında bırak Recep, yeter artık.” dedi. Bilal:
-“Recep seni de bir kazıklayan çıkar, o zaman görürüm ben seni.” dedi. Necati:
-“Bunda kazıklanacak göz var mı baksana şuna! Şeytan bile Recep’i yolda görse yolunu değiştirir.” dedi. Necati’nin sözleri masadakileri güldürdü. Sadık:
-“Ee boşuna Tilki Recep dememişler. Adamı suya götürüp susuz getirir.” dedi. Bunun üzerine Recep:
-“Yahu Sadık bu kahvehanenin ismini değiştirelim.” dedi. Sadık:
-“Ne koyalım?” deyince Recep:
-“Avanaklar Kahvehanesi koyalım.” dedi. Şevki daha fazla dayanamadı:
-“Yeter be!” dedi ve ıstakayı devirip yerinden kalktı. Necati, Bilal ve Sadık’ın ısrarlarına rağmen kahvehaneden çıktı, gitti. Sadık:
-“Recep bak gördün mü? Adam gitti.” dedi. Recep sırıtarak:
-“Her gün televizyonlar bas bas bağırıyor. Gözünü açsın o da biraz. Bırak şimdi onu, kahvehanenin adını değiştiriyor muyuz?” dedi. Sadık:
-“Bacanaklara ne olmuş?” deyince Recep:
-“Arkadaş, Belediye Kahvehanesi belediyenin, onu anladık. Öbür kahvehane Cafer’le Remzi’nin Cafe Remzi’ye de eyvallah. Burada kim kiminle bacanak? Bacanaklar öleli yıllar oldu. Ama bak bir sürü avanak var.” dedi ve kahkahayı bastı. İçeridekilerin dikkati ister istemez Recep’e çevrilmişti. Sadık:
-“La havle” deyip masadan uzaklaşıyordu ki Recep, köşede kendi halinde oturan ihtiyarı gösterip:
-“Bak Damat Cemil Dede’me. Evlilik yoluna 5 dönüm tarla parası kaptırdı.” dedi. Cemil Dede, evlilik vadiyle kandırılmış, yüklü miktarda parayı dolandırıcılara kaptırmıştı. Recep kendisine çatınca ayağa kalkıp bastonunu salladı:
-“Ulan deyyus git babanla eğlen!” dedi. Sadık, Cemil Dede’nin yanına gidip onu sandalyeye oturttu:
-“Cemil Amca uyma sen şu boşboğaza.” dedi. Sandalyeye oturan Cemil Dede kendi kendine söylenmeye devam ediyordu. Recep, Cemil Dede’nin damarına basmaya devam etti:
-“Damat Cemil, Belediye Kahvehanesi’nin suyu mu çıktı? Neden buraya geliyorsun?” dedi. Cemil Dede, dolandırıldıktan sonra yıllardır gittiği Belediye Kahvehanesi’ni bırakmıştı. Bütün arkadaşları ve kasabanın ihtiyarları oraya gitmesine rağmen o Bacanaklar’a geliyordu. Cemil Dede Recep’le baş edemeyeceğini anlayınca dışarı çıkıp kahvehanenin önündeki çardağa oturdu, sırtını cama verdi. Recep bu defa:
-“Balyacı, balyayı kaçtan yapıyorsun bu sene?” diyerek Ekrem’e sataştı. Ekrem, borçla aldığı balya makinesini çek karşılığı satmış, çek karşılıksız çıkmıştı. Hala borç ödüyordu. Recep’in dediklerini duyunca yumruğunu masaya vurdu:
-“Recep Abi, benimle uğraşma!” dedi. Recep insanları kızdırmaktan adeta keyif alıyordu:
-“Ekrem, Cafer’le Remzi senin arkadaşın değil mi? Niye artık onların cafesine gitmiyorsun dedi?” Ekrem:
-“Sana ne Recep Abi nereye istersem oraya giderim!” dedi. Sadık bu defa Ekrem’in yanına gidip eline onun omzuna koydu. Recep’e de sus işareti yaptı. Recep’se salatalığı eline aldı:
-“İnternete giriyor muydu bu? İnternetten bir televizyon alayım. Sadık senin kredi kartı var mıydı?” dedi. Bu defa Recep, Sadık’la dalga geçiyordu. Sadık, internetten televizyon almak isterken kredi kartı bilgilerini çaldırmıştı. Aylardır almadığı şeylerin taksidini ödüyordu. Bir anda öfkelendi, Recep’in yanına gelip onu kolundan tuttu:
-“Kalk lan şuradan git başka yerde otur!” dedi. Recep gülerek:
-“Bu kadar avanağın arasında ne işim var benim. Bütün avanaklar buraya toplanmış, isteseniz de ben burada duramam.” dedi. Yerinden kalkıp dışarı çıktı. Cemil Dede, Tilki Recep’in dışarı çıktığını görünce başını öbür tarafa çevirdi. Recep kahvehanenin camındaki “Bacanaklar Kahvehanesi” yazısına şöyle bir baktı. Cama yaklaşıp yazının tam altında oturan Cemil Dede’nin üzerine abandı. Cemil Dede eziliyordu:
-“Dur oğlum, ne yapıyorsun?” dedi. Recep onu hiç umursamadan camdaki yazıyı eliyle ölçtü. Birkaç adım geri gidip kendi kendine:
-“Şu baştaki “B” harfi kalkacak. “C” tam bir karış, “C” yerine “V” yazdırdık mı, BACANAKLAR, olur AVANAKLAR.” dedi. Ardından Cemil Dede’ye dönüp:
-“Ne dersin damat Cemil?” dedi. Cemil Dede, elindeki bastonu Recep’in bacaklarına doğru savurdu. Recep geri çekilip bastondan kıl payı kurtuldu. Sonra da geri dönüp kapıdan başını uzattı:
-“Yav telefonu unutmuşum.” deyip masanın ürerindeki salatalığı gösterdi. Bilal salatalığı Recep’e doğru fırlattı. Recep salatalığı eline alıp Belediye Kahvehanesi’ne doğru yürümeye başladı. Aklı sıra Şevki’nin başına gelenleri orada da anlatıp kafa bulacaktı. Üç beş adım atmıştı ki telefonu çaldı. Recep:
-“Alo” dedi. Önce telsiz sesleri duyuldu sonra da karşıdaki ses:
-“Ben emniyet müdürlüğünden komiser Rıfat. Kimle görüşüyorum?” dedi. Recep ne olduğunu anlamamıştı:
-“Ben Recep” dedi. Karşısındaki ses sert bir şekilde:
-“Soyadın yok mu kardeşim.” dedi. Recep:
-“Şaşmaz efendim. Recep Şaşmaz.”
-“Ana adı?”
-“Zülfiye.”
-“Baba adı?”
-“Adnan” Telefondan insanların kendi aralarında konuştukları duyuluyordu ama konuşmalar tam anlaşılmıyordu. Recep kendi ismini duydu, “kontrol edin.” “dosyayı getirin” gibi şeyler duydu. Kendisini komiser olarak tanıtan kişi:
-“Recep Şaşmaz bilgileriniz terör örgütü tarafından ele geçirildi. Adınıza sahte kimlik ve sahte kredi kartları çıkarıldı.” dedi. Recep bir anda telaşlandı, eli ayağı titremeye başladı:
-“Eyvah, ne yapacağım ben şimdi.” dedi. Karşıdaki ses:
-“Telaşlanmanıza gerek yok. Her şey kontrol altında.” dedi. Recep:
-“Nasıl telaşlanmam benim ne işim olur terörle örgütüyle? Benim kredi kartım da yok. Bankada hesabım var ama bütün param evde. Kömürlüğün kapısının üstünde bir boşluk var elinizi oraya soktunuz mu siyah poşetin içinde.” dedi. Karşıdaki ses:
-“Söylediklerimizi yaparsanız asıl failleri bulup sizi kurtarabiliriz. Aksi halde terör örgütüne yardım ve yataklıktan hapis cezası alacaksınız.” dedi. Recep iyice korkmuştu. Korkudan kendini kaldırıma bıraktı:
-“Valla billa benim terörle merörle işim olmaz. Ben hapse girersem çoruma çocuğuma kim bakacak. 20 dönüm ekin ektim. Pancar var, afyon var. Bir yanlışlık olmalı.” dedi. Telefondaki:
-“Yanlışlık falan yok. Bak her şey dosyanda var. Senin adın Recep, soyadın da Şaşmaz değil mi?” dedi. Recep’in bacakları zangır zangır titriyordu:
-“Evet doğru.”
-“Ana adı Zülfiye, baba adı Adnan.”
-“Doğru valla.”
-“Tamam işte, yanlışlık manlışlık yok.” Recep ecel terleri döküyordu:
-“Ne isterseniz yaparım, nolur bana yardım edin.” dedi. Telefondaki:
-“Şu an neredesiniz beyefendi?” dedi. Recep:
-“Belediyenin karşısında kaldırımda oturuyorum.” dedi. Telefondaki ses:
-“Yakınınızda bankamatik var mı?” diye sordu. Recep’in tam karşısında bankamatik vardı:
-“Hemen karşımda belediyenin altında Ziraat Bankası’nınki var.” dedi. Telefondaki:
-“Evinizde kaç paranız var?” diye sordu. Recep:
-“Yeni tarla sattım, önceden de biraz birikmişim var. 50.000 vardır.” dedi. Telefondaki ses bu defa:
-“Eviniz uzak mı?” diye sordu. Recep:
-“Yakın efendim. 5 dakikalık yol.” dedi. Telefondaki ses sert bir şekilde:
-“Derhal eve geçiş yapın. Sakın telefonu kapatmayın, telefonu kapatırsanız suçlu durumuna düşersiniz. Kimseye bir şey söylemeyin. Söylerseniz onları da gözaltına almak zorunda kalırız.” dedi. Recep:
-“Söylemem söylemem. Ne olur beni kurtarın.” dedi. Telefondaki ses:
-“Kurtulmanız dediklerimizi aynen yapmanıza bağlı.” Recep:
-“Yapıyorum efendim.” Telefondaki ses:
-“Derhal eve geçin.” Recep:
-“Geçiyorum, yaklaştım zaten. Koşayım mı?” dedi. Telefondaki ses:
-“Hayır, hızlıca yürüyün.” dedi. Yolda birkaç kişi Recep’e selam verdi. Recep’in gözü bir şey görmüyordu. Koşar adım eve vardı. Kömürlüğe girip parayı ceketinin altına kıstırdı. Telefondaki ses:
-“Hemen bankamatiğe gidin, süremiz daraldı. Örgüt mensuplarını 10 dakika içerisinde yakalayamazsak para sizin isminizle yurtdışına çıkarılacak, yurtdışında takip imkânımız yok. Suç başınıza kalacak.” dedi. Recep soluk soluğa bankamatiğin başına vardı. Telefondaki ses:
-“Bankamatiğin üzerindeki giriş tuşuna basın.” dedi. Recep denileni yaptı.
-“Para yatırma seçeneğine tuşlayın.” Recep:
-“Bankadan yatırsam olmaz mı? Ben daha önce hiç bankamatikten para yatırmadım” dedi. Telefondaki ses:
-“Ne diyorsam onu yap!” dedi. Recep, itiraz etmedi. Telefondaki ses:
-“Verdiğimiz hesap bilgilerini girin. Bu bilgiler bizzat devlete ait hesap numaralarıdır. Paranız, operasyon sonuna kadar devlet güvencesinde kalacak, yarın parayı Ziraat Bankası şubesinden çekebilirsiniz.” dedi. Recep bütün parayı yatırdıktan sonra:
-“Ben kurtulabilecek miyim?” diye sordu. Telefondaki ses:
-“Şu an tüm emniyet birimleri çalışıyor. Çok gizli bir operasyon yapılıyor. Kimsenin bundan haberi olmaması lazım. Gerçek suçluları yakalamak üzereyiz. Gerekli tespitleri yaptık, harekete geçiyoruz.” dedi. Recep:
-“Ben ne yapayım şimdi?” diye sordu. Telefondaki ses:
-“Bize güvenin ve sabırla operasyonun bitmesini bekleyin.” dedi. Recep:
-“Hapse girecek miyim?” dedi. Telefondaki ses:
-“Hayır, sayenizde operasyonu başarıyla sonuçlandıracağız. Siz kimseye bir şey söylemeyin yeter.” dedi. Recep:
-“Emredersiniz efendim, çok sağ olun efendim, çok teşekkür ederim.” dedi. Bu arada telefon kapanmıştı. Recep derin bir nefes aldı. Telefonu cebine soktu. Eline telaştan cebine soktuğu Şevki’nin salatalığı geldi:
-“Oh ucuz kurtuldum.” dedi kendi kendine. Tam o sırada kasabadaki hoparlörlerden bir anons başladı:
-“Lütfen dikkat, emniyet müdürlüğünden duyuru. Sizleri telefonla arayarak kendilerini polis, asker veya savcı olarak tanıtan ve bankaya para yatırmanızı isteyenlere inanmayın. Böyle bir durumda hemen 155 Polis İmdat’ı arayın.”
Recep bankanın önüne elinde salatalıkla kalakaldı.


Yorumlar - Yorum Yaz