DARYEREKONDAN KAÇIŞ -Bir Atımız Bile Yok-

Gece deliksiz bir uyku çektiler. Uyandıklarında güneş bir kısrak boyu yükselmişti. Gece boyunca yağan zopur üstlerini başlarını neredeyse cımcılık etmişti. Oturduğu yerden gerneşek kalkan Yontar, Boydak’ı depikle uyandırarak:
-“Kalk ulan dürzü gece bir daşın ardını bulamayıp üstüme mi işedin?” dedi Gözünü oğuşturarak kalkan Boydak:
-“Agam kuru iftira ediyorsun.”
-“Ne kurusu ulan baksana üstüme.”
-“Agam benim üstüm de ıslak sakın bu işi kör köstü yapmasın!”
-“Yapar mı dersin?”
-“Yapar yapar.”
-“Ula soytarı ağzın yamulacak, çarpılacaksın dinime kitabıma. Tövbe de, Köstü’nün gazabına uğrayacaksın!”
Yontar ile Boydak üzerlerine yağanın zopur olup olmadığını bilemeyecek kadar dağınık bir kafaylayola koyulduklarında bir yandan farıl farıl rüzgar esiyor, bir yandan üşüyorlar, bir yandan da sırtlarının kurumasına seviniyorlardı. Yontar’ın bütün siniri üzerinde Boydak bir şey söylese onu ayağının altına alacak kadar kadar herslenerek:
-“Boydak gittiğimiz istikamet doğru değilse seni şaplak delisi ederim bilmiş ol.” dedi
-“Agam yolu yordamı en iyi sen bilirsin. Benim bildiklerim senin unuttukların kadar bile değil.”
-“Unuttuklarımı say bakalım o zaman” deyince Boydak bocalamaya başladı. Ne yapıp ne edip Yontar’ın sinirlerini yatıştırması gerekiyordu ama aklına da bir şey gelmiyordu.
-“Agam sen de bizzat kendi gözünle gördün kervan aha şo kayaların oradan geçip gitti.”
Yontar Daryerekon’dan ayrıldı ayrılalı hiç bu kadar efkârlanmamıştı. Kopuz çalmasını bilmez ama irticalen söyledikçe söylerdi.
““Boydak ciğidim yola iyice bak, hem gözünü aç hem burnunu. Yolda fıska mıska görüyor ya da kokusunu duyuyor musun? Yolu sapıtırık mapıtırık da sözümü yerine getirmek zorunda kalırım.”
-“Tamam ağam, hem gözümü hem burnumu açayım agam.”
Bir iki kilometre yol yürüdüler bu arada Boydak kendini yere atarak:
-“Buldum agam!” der ve fıskayı eline alır koklar ama bir şey anlamaz. Yontar:
-“Getir bakalım”
-“Agam bunun kokusu mokusu yok.”
-“Eline sürtele lan.”
-“Sürteliyorum bulaşmıyor.”
-“Köstü cezanı versin tavşan fıskası bulmuşsun. Sana deve, at, eşşek fıskasını soruyorum.”
-“Bunu özürden say agam”
-“Bir daha olmasın.”
-“Olmaz agam.”
Yontar elini kulağına atar ve dudaklarından şu yanık yırlar dökülmeye başlar:
Bunsug Tigin baştan savar
Kuşluk oldu döndü davar
Boydak Bizans ellerinde
Çin settiy mi var mı duvar?
 
Agasını can kulağıyla dinleyen Boydak:
-“İtin oliyim agam ne dedigini biliyon mu?” dedi.
-“Ne bileyim Boydak kafiye tutsun diye söyledim. Koca kâfirler elbette boş durmamışlardır. Bizim aklımızın kıyısına gelmeyecek nice icatlar geliştirmişlerdir. Bakma bizim dünyayı Daryerekon kadar sandığımıza. O gavuroğlu gavurların alayının AAA”
-“Kurbanın olayım agam bu büyük harflerle dediğin harfler ne anlama gelir.”
-“Bir şeyi de merak etme. Bunu ilerdeki zamanlarda torunlarımızın torunlarının torunlarından birisi çıkıp diyecek. Sen işine bak dua et işimiz rast gitsin.”
-“Agam yola çıktık çıkalı bana dua belletmedin, nasıl dua edeceğimi de bilmiyorum.”
-“Ulan hırpa dua bilmediğine göre dinin imanın da gıttır senin.”
-“Bunu nereden çıkardın agam?”
-“Gerimden çıkaracak değilim ya, o kadar zor durumlarda kaldık dudakların bile kıpırdamadı.”
-“Agam dudaklarım kıpırdasa bu sefer de kendi kendine ne konuşuyorsun dürzü!” dersin diye korkumdan korkuluk gibi oldum.
-“Korkuluk ne lan?”
-“Ne bileyim agam aklıma geldi söyledim. Gittiğimiz yerde öğrenir manasını sana söylerim.”
-“Boydak’ım bildiğini konuş bilmediğini kendine sakla.”
-“Ağam bilmediğim bir şeyi geçen düşümde gördüydüm onu anlatsam kızmazsın değil mi?”
-“Ula katırın dölü düşünü yoramazsam canını okurum bilmiş ol. De hadi anlat.”
-“Düşümde Bizans’ı gördüm, yaklaşık iki üç bin sene sonraya gitmişiz kısa könçekli bir adam elinde uzunca bir cerek yellenerek koşuyor ve cereği yere batırıyor havada bir miktar uçup iki cerek arasında yatay vaziyette duran cereğin üzenden dombalkeş atıyordu.” 
-“Lan Boydak bu nasıl düş?”
-“Bilmem agam olimpiyat filan olabilir. Yani bizdeki şölenlerin bir değişik versiyonu. Atina’da bu tür organizasyonların yapıldığını duymuştum.”
-“Aferim ulan Boydak okuyup yazmanın ne büyük bir nimet olduğunu bana hatırlattın.”
-“Agam yol uzun zaten bu arada sana okuma yazmayı da öğreteyim mi?”
-“Sahiden mi söylüyorsun?”
-“Köstü çizsin ki doğru söylüyorum on beş günde bu işi kaparsın. Hem Bizans’ta okuma yazma bilmeyenlere affınıza sığınarak söylüyorum bak geri zekalı diyorlarmış.”
-“Benden ileri zekalının alını karışlarım lan!”
-“Zaten biz oraya alın karışlamak için gidiyoruz.”
-“Öyle mi?”
-“Öyle agam.”
-“La manyak beni boğuntuya getirip araya bir sürü gereksiz sözler serpeleyerek kafamı allak bullak ettin bir fıska bulamadın bu gün de akşam olacak neredeyse.” 
-“Beni lafa daldırdın bu sefer gözümü sekiz açayım. Aha işte istemediğin kadar fıska. Bir sürü de gülle yuvarlayan böcük. Demedim mi sana doğru yoldayız?”
-“Boydağım bu kadar keçi gildiği olduğuna göre yakınlarda bir oba vardır.”
-“Agam bunlar keçi gildiği değil, kervan yolunda olduğumuz doğrudur. Bunlar da deve dışkılarının yuva yapımında kullanılan malzemeleridir.”
-“Bu nasıl malzeme kim bunlarla ev yapacak, olsa olsa yakacak tutuşturmak için çam kırası gibi birşey.”
-“Agam sen nasıl biliyorsan doğrusu öyledir muhakkak. Boş boğazlık ettim bağışla.” deyip dilini karnına çektikten sonra uzun süre ikisi de konuşmadan yürüdüler.
Önlerinde uçsuz bucaksız bir ova, yürü babam yürü... Altlarında ne bir at, ne bir katır, ne de bir kötü eşşek vardı. Bu uzun ince yola taban mı dayanırdı? Yontar iç geçirerek: “Ah Avadoksiya ah, Bunsug Tigin’in kalbine hangi düş kuşunla kondun? Sırf senin yüzünden Daryerekon’u bize dar etti.” Yontar’ın kendi kendine konuştuğunu duyan Boydak:
-“Elini öptüğüm agam bu iş kafana yatmadıysa geri dönek.” dedi.
-“Ölmek var dönmek yok cigit görsün Bizans yosmaları.”
-“Ne diyon agam yosma mı dedin?”
-“Aklını yerine çek ve yürü.”
-“Akıl mı kaldı lan, kendi kendime konuşmak da mı yasak, belki kendi kendimle konuşunca senin de aklına parlak bir fikir gelir, işimize yarayacak düşünceler üretirsin.”
-“Aman agam, ben kim düşünce üretmek kim, siz ne düşünürseniz düşünün, ben sadece sizin düşüncelerinizi desteklerim. Keşke onun haricinde elimden bir şey gelse de senin duygularına tercüman olsam.
-“Tercüman da ne demek manyamış”
-“Ağam bir dili başka bir dile çevirmek demek diye biliyorum. Yanılıyorsam özür dilerim.”
-“Bak bu güzel fikir, yolda Bizansçayı öğren oraya vardığımızda ağzı açık kımız budalaları gibi gezmeyelim. Seni yanıma boşuna almadım. Bir insan bir insan, bir lisan iki insan demektir.”
“Anlamadım agam.”
“Anlasan aklına şaşardım zaten. Benden akıllı adımı sevmediğimi bilmiyormuş gibi konuşuyorsun”
“Bilmez olur muyum agam, senin aklının döküntüleriyle idare etsem bile eninde sonunda kendimi geliştiririm.”
Yine akşam olmuş, yine sabah olmuş, ertesi gün yine gelmiş. Ne zamanı biliyorlar ne mekanı. Ha bire ürüyorlardı atsız ve pusatsız. Yürümekle yollar aşınmayacaktı bunu ileriki zamanlarda göreceklerdi.

 


Yorumlar - Yorum Yaz