Üstadım Ayhan Bey’in, Ferhat ile Şirin’in muhtemel evlilikleri ve sonrasına dair verimli ve güzel yazısını
okuduğumda, aslı dillere destan olan bu aşk hikayesinin pek kısa yazılmış olmasına gönlüm razı olmadı. Ve hemen o tez canlılığımla hem yazıyı beğendim hem de “Ayrıntısını da ben yazmayı düşünüyorum. Ayhan bey özet geçmişsiniz.” şeklinde yorum yaptım grupta. Öncelikle Ayhan Bey’in konuya dair yazısını paylaşmakta fayda var elbette. İşte ilgili yazı:
“Ferhat ile Şirin evlenseydi ne olurdu?Anlatalım. Ferhat kazma işini ilerletmiştir ve su kuyuları açmaktadır (O yıllarda petrolün değeri yok). Şirin mi? O da ev hanımı olmuştur. Zamanla Ferhat işleri büyütür ve zenginleşir. Bildiğiniz üzere fazla paraya kavuşunca çoğu erkek genelde rahat durmaz. Ferhat, Şirin’i boşamak istemez ama Şirin’in üzerine genç bir kuma getirmeye kalkar. Şirin öncelikle Ferhat’ın bu isteğine karşı çıkar ama bakar ki Ferhat Şirin’i gerekirse boşayacak, kabul etmek zorunda kalır. Artık yaşlanmaya başlayan Ferhat, Şirin’le değil de onun üzerine getirdiği kuma ile daha çok ilgilenmektedir. Ancak genç kuma garanti ister ve Ferhat’ı ikna ederek su kuyularının yarısını üzerine yaptırır. Şirin bundan pek hoşlanmaz ve o da Ferhat’a: “Beni seviyorsan bana da su kuyusu ver.” der. Ferhat ise Şirin’e sadece bir su kuyusu verir. Şirin de kuması kadar kuyu istemektedir ama Ferhat razı olmaz: “Bu kadar işte, sen bilirsin, beğenmiyorsan seni boşarım.” der. Şirin: “Madem beni kumam kadar sevmiyorsun, boşa o halde.” der. Ferhat Şirin’i boşar ama Şirin’in mehri vardır ve Ferhat evleneceği vakit aşık olduğundan ve boşanmayı düşünmediğinden çok yüksek bir mehiri kabul etmiştir. Şirin, mehri karşılığında Ferhat’ın bütün su kuyularını alır ama acıyıp Ferhat’a bir su kuyusu bırakır. Ferhat, Şirin’i boşadığında artık eski zenginliğinden ortada eser yoktur. Şirin’e kuma gelen kadın, Ferhat fakirleşince onu erkeder. Sonuçta Ferhat hem Şirin’i hem de onun üzerine aldığı genç eşini(kuma) kaybetmiştir.”
Tabii (ve beklediğim gibi) Ayhan Bey ‘oltaya takıldı’ ve yorumuma: “Çok memnun olurum, zevkle okurum.” şeklinde cevap verdi. Zaten benim de beklentim ve ümidim bu minvalde bir cevap almaktı. Gerçi hiç kimse bu yönde yahut aksi yönde yorum yapmasa bile yine de yazacaktım ama o başka bir mevzu. Efendim, bu Ferhat ile Şirin hikayesini şöyle hülasa edelim derim. Yazılarımı okumaya çalışanlar az çok bilir, eski yani bizim anne ve babamız döneminde neşriyatta ve matbuatta ve dahi günlük konuşmada geçen kelimeleri yer yer kullanırım. Bundan kastım her bir nesil arasında dil ve anlatımda adeta tercüme gerektirecek bir dil değişiminin pek de hayra alamet olmadığına inanmaklığımdır. Abarttığımı düşünenler var ise 1960’lı 1970’li yıllarda yayımlanan bir romanı yahut herhangi bir eseri alıp okumayı denesinler ve kendi çocuklarına okutsunlar. O vakit ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.
Her neyse asıl mevzuya gelelim. Hüsrev ü Şirin ya da Ferhat ile Şirin adlarıyla Fars ve Türk divan şairlerince mesnevi biçiminde yazılmış olan bu halk öyküsü, Orta Asya, Azerbaycan, İran, Türkiye ve Balkanlar’da bazı
değişikliklere uğramış olarak yüzyıllardır anlatılmaktadır. Kaynaklarda Ferhat ile Şirin Hikayesi şu şekilde
özetlenmektedir:
Efsaneye göre Ferhat meşhur bir nakkaştır. Amaya Sultanı Mehmene Banu, kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süsleme işini Ferhat’a verir. Ferhat köşkte çalışırken Şirini görür ve iki genç birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat’ın fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, Şirin için dünürcü gönderir Ferhat. Sultan, Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan: “Şehir’e suyu getir, Şirin’i vereyim.” der. Su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir. Ferhat’ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Cadı, su kanallarını takip edip külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur, acı acı güler sonra da: “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin’in öldü. Bak sana helvasını getirdim.” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner: “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır.” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur.
Ferhat’ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten. “Şirin!” diye seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara. Bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat’ın yanına. Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına. İki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış, iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.
Kayıtlarda anlatıldığı şekilde bu hadiseyi kısaca öğrendikten sonra gelelim Ayhan Bey’in olaya farklı birboyut katan yorumuna. Ayhan Bey her iki aşıkın muratlarına nail olmaları durumunda muhtemel aile hayatını resmetmekte ve güzel bir yorum katmaktadır olaya. Ben de haddim olmayarak çeşni kabilinden hazır konu açılmışken daha farklı bir yönünü yazayım -Ayhan Bey dahil kimsenin bilmediği yönünü- dedim ve kendimi re’sen bu konuda yazmaya hasrettim efendim.
Öncelikle kız isteme faslını yazmalıyım. Delikanlı Ferhat ile nazlı Şirin, çeşme başlarında, tarlalarda ve
bahçelerde aile ekonomisine katkı sunma gayreti ile değil doğal ve içten gelen bir üretme ameliyesi olarak çalışırken gizli açık ah çekerler, kaş kaldırıp göz süzerler ve birbirlerine manidar bakışlar atarak yakınlaşırlar.
Gençler birbirine yakıştırılmaya başlanınca her iki tarafın ailesi de komşu ve ahbaplıklarını ilerletirler. İşte tamda bu günlerde Fethat’ın söylediği manileri ilk etapta başı önünde dinleyen Şirin, süreç içerisinde önce birer ikişer cümleyle sonra da henüz edebiyatımızda kayda girmemiş sevdalı beyitlerle karşılık vermektedir yavuklusuna.
Neyse efendim ayrıntıya boğmayalım olayı. “Şirin’in annesi ne olacak bu kızın hali, akranları baş göz olalı yıla yaklaştı. Konu komşu torun sevmeye başladı biz hale avareyiz.” babında düşündüklerini dışa vursa bir türlü vurmasa bir türlü hallerdeyden, Ferhat’ın annesi bir ayran içme bahanesiyle müstakbel dünürlerinin evlerine, şöyle bir geçerken uğrar. Tabii hadisenin aslı başkadır. Bir an önce biricik evladı Ferhat’a bölgenin en güzel kızını alarak biraz da etrafa hava atmak düşüncesindedir.
Usuli iş ve işlemler tamamlandıktan sonra söz, nişan vs. gelenek ve göreneklerin gereği yerine getirilir.
Hatta bu bağlamda kızına ödenmesi gereken başlık parasını elinin tersiyle iten Şirin’in babasının o günlerde Ortadoğu coğrafyasında başlık parasını reddeden ilk kız babası olarak tarihe geçtiği de sözlü kaynaklarda (en azından benim sözelimde) geçmektedir.
Nihayet gelin alma günü gelir. Evet çok ayrıntıya girmeyeceğim ama Şirin’in kırmızı gelinlikle tam babasının evinden dışarıya adımını atmaya yöneldiğinde, kapıda sadece bir arap atı bulunduğunu görür:
“Aynalı körük gelmezse ben gelin gitmem,
Ud kemani çalmazsa aynalı körüğede binmem” şeklinde türlü söylemesi ve arkadaşlarının da kendisine koro halinde destek vermeleri üzerine, Ferhat ve ailesinin kısa bir süre şaşkınlık yaşadıktan sonra derhal Amasya’nın meşhur fayton durağına ulak gönderip aynalı körüklü fayton ile musiki cemiyetinden de ud-kemani ekibini davet ettikleri, nice özürlerle gelini evinden çıkardıkları söylenmektedir.
Önemine binaen tarafların mutlu mesut anlarını yazının konusuna girmemesi hasebiyle izninizle geçiyorum. Gelelim dostumuz Ayhan Bey üstadımızın yazısına konu olan kuma ve akabinde gerçekleşen boşanma hadisesine.
Eski hukukumuzda, bir öncekinin yazılı-sözlü muvafakatı ile erkeklerin nadiren de olsa ikinci bir hanımla evlendiği vakidir. Sözlü izin nasıl verilir, bu konuda doktrinde farklı görüşler olmakla birlikte yazılı muvafakatın noter yani “katib-i adl” huzurunda asgari iki erkek şahit ile birisi unutursa diğeri hatırlatsın diye mahallesinde adaleti ve doğru sözlülüğüyle maruf hayır hasenat sahibi olan bir erkek ile iki hanımın şehadetiyle olduğu anlaşılmaktadır.
İşte efendim, tafsilat ve detayı şahısların özel halleri ve kişiliklerini ilgilendirmesi sebebiyle Ferhat Efendi ile Şirin Hanım’ın mutlu mesut geçen izdivacına her nasılsa başka bir bir sebeple başka bir hanım da dahil olmuştur. Bazıları bu olayın aslının Şirin’in gelin olarak babasının evinden çıkarken son anda Aynalı körüklü faydon ile ud-kemani çalan musiki ekibi istemesinden kaynaklandığı, bazıları Ferhat’ın annesinin kaynanalık damarının tavan yaptığı bir esnada, oğlunu gelininden kıskanmasının yattığı, diğer bazıları ise aslında Ferhat’ın şıpsevdi olmasından kaynaklandığı gibi görüşler sözlü edebi ortamlarda tekrarlanmakta ise de hangisinin sahih hangisinin gayri sahih olduğu tarafımızca henüz teyit edilememiştir. Konunun Ayhan Bey ile yapacağımız özel istişare ve istikşafi görüşmeler sonucunda netleşeceğini ümit etmekteyim.
İşte yukarıda anlatılan usul ve esaslar dahilinde Şirin Hanım, Ferhat’a her nasılsa başka bir bayanla evlenmesi için yeşil ışık yakmıştır. Lakin Ferhat’a Şirin’in birinci hanım ünvanı sabit kalmak şartıyla, ikinci evlilik izni verilmiştir. Ferhat’ın ikinci eş olarak kendisiyle evlendiği bu kadının ismini Şirin’in o pak ve temiz duygularına halel gelmemesi adına burada yazmıyorum.
Ferhat’ın bu ismi lazım olmayan bir kadınla evliliği, eşyanın tabiatı gereği ve haliyle Şirin’le olan muhabbetini zedelemiştir. Bu husus kah Şirin’e alınan ayakkabı, entari, yemeni ve poşi gibi giyim eşyalarının “yeni eşe” alınanlara göre eski model yahut yeni sezon ürünü olmaması, yahut çakma ya da imitasyon (Çin malı vs.) olduğu şeklindeki konu komsunun, şom ağızlı kadınların lakırdıları, kah başlangıçtan beri tek başına bindiği emsalsiz arap atına artık diğer kumasıyla gün aşırı binmeleri yönünde Fethat Efendi’nin direktifleri sebebiyle ziyadesiyle artmıştır.
İşte bu vb. sebeplerle Şirin erken davranmış ve Amasya Başkadılığına müracaatla, zevci Ferhat Efendi’yi “talak-ı selase” ile boşama hususunda izin talep etmiştir. Kadı Efendi, tarafları ve şahitlerini dinleyip kendisi de halk arasına tebdili kıyafet ile girerek, çarşı pazarda, kıraathane ve han, hamam gibi ahalinin müşterek bulunduğu mahallerde konuya dair gizli tahkikatını ikmal ettikten sonra, Ferhat’ı aile saadetinin zedelenmesinde kusurlu bularak Şirin Hanım’a istediği yetkiyi tanımıştır.
Şirin Hanım, Fethat’a olan aşkına halel gelmemesi adına önce onu yanına çağırmış her iki tarafın ortak menfaati için bu şekilde davranmak durumunda kaldığını, onu boşasa bile asla ve katiyyen başkasıyla evlenmeyi düşünmediğini ve gönlünün tek sultanının yine de Fethat olduğunu hüzünlü ama kararlı bir dille anlatmıştır. Ferhat ise başına gelenlerden dolayı adeta dili lal olmuş vaziyette kalmış ve tek kelime söyleyememiş, göz yaşlarını gönlüne akıtmıştır.
Efendim olayı fazla ayrıntıya boğduk sanırım. Hadisenin diğer kısmı yani Ferhat’ın işletmekte olduğu kuyuların bir kısmının Şirin tarafından tazminat, bazılarının da yoksulluk nafakası olarak kendi uhdesine alması şeklinde cereyan etmiş olan hukuki niteleme Ayhan Beyin yazısında yer almadığı için
izah etmek gereği hasıl olmuştur. Hatta Şirin Hanım’ın bir müddet sonra kuyuların işletilmesini eski günlerin hatırına yazılı kira mukavelesiyle Ferhat Efendi’ye devrettiği, kira paralarının ödenmemesi üzerine alacağın tahsili için icra dosyası açtırdığı da bilinmektedir. Nitekim başlatılan icra takibinde alacaklının talebiyle borçlu tarafından öncelikle kuyu suyunun satış ve dağıtımının men’i yönünde icra memurluğunca karar ittihaz olunduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim icrai işlemin memurlukça hatalı olarak alındığından bahisle konunun şikayet yoluyla borçlu Fethat vekili tarafından Amasya Kadılığı İcra Hakimliği Dairesince incelenmesi de talep edilmişti. Kadılıkça şikayete konu kararın kaldırıldığı da sabittir. Yazı ekine ilgili kararı eklemek isterdik lakin Uyap kayıtlarının en eski tarih olarak yüz yıl öncesini kapsaması ve davaya konu hadisenin daha önceki yüzyıllarda gerçekleşmesi sebebiyle hükmü eklemek ihtimalimiz ortadan kalkmıştır.
Son söz o günlerde de vatandaşların kadılık ve icra teşkilatı çalışanlarından bizar olduğu hatta, Fuzuli’ye atfedilen “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar.” şeklindeki mısranın, icra dairesindeki talepleri muhtelif bahanelerle geçiktirilen alacaklı Şirin Hanım’ın avukatı Av. Sabit Eymen tarafından gayri ihtiyari olarak serdedildiği söylenmektedir. Tarafların boşanma ve icra dosyaları hakkında ayrıntılı
bilgi isteyenlerin tarafımıza özelden müracaatları halinde konunun vuzuha kavuşturulması adına elimizden geleni yapacağımızın bilinmesini rica ederim.
Sağlıcakla kalınız.