Dere boyundaki kavaklıkta toplanan kargalar kendi aralarında çok mühim bir meseleyi tartışıyorlardı. Gaklamaların yanında kanat çırpmaların ardı arkası kesilmiyordu. Reis karga yorgunluktan kanatlarını iki yana açmış başı önünde konuşulanları anlamaya çalışıyordu. Arada başı öyle bir öne düşüyordu ki gagası tünediği dala tık diye vuruyordu.
Artık tahammülü kalmamıştı. Yaşına göre çok da zor olan ani bir hareketle bulunduğu yerden kanatlanıp gaklayarak grubun üzerinde birkaç tur atıp tekrar eski yerine konunca kargalar reisin kendilerine kızdığını anlamışlar, birden sus pus olmuşlardı. Reis sükûnetten istifade ederek artık nutuk çekme zamanının geldiğine hükmetmişti. Kanatlarını bir kez daha şiddetli bir şekilde çırparak söze başladı:
-Kara gözlü yavrularım, dostlarım, kadim arkadaşlarım! Kendi aranızda deminden beri gaklayıp durdunuz. Ben söylediklerinizden bir şey anlayamadım. Evet, sırrımız ifşa olmuş ama birbirimizi niçin suçluyoruz? Önceki toplatımızda oy birliği ile denizin ortasına hatta okyanusa gidelim diye karar almadık mı?
İçlerinden en hızlı ve atak olan genç bir karga pervasızca söze girişti:
-Efendim biz öylesine karar almıştık ama insanoğlu yine sırrımızı çözmüş. Kendi aralarında “kargaya tersin ilaç demişler, o da denizin ortasına etmiş” diyorlarmış. Şimdi işi ciddiye alıp bizi de diğer kuşlar gibi kafeslere tıkarlarsa, özgürlüğümüzü elimizden alırlarsa halimiz nice olur? Biz o güzelim, canım leşler dururken beygir gibi darıya talim mi edeceğiz? Neslimizin devamı tehlikeye girmez mi? Bizler en uzun yaşayan kuşlardan sayılırız. Ama kafes arkasında bu kadar yaşamak artık hayal olur. Bu duruma bir çözüm bulunmalı ve sırrımızı saklamasını bilmeyenler bulunup en şiddetli bir şekilde cezalandırılmalıdır.
Kalabalıktan da homurtulu gaklamalar geliyordu. Yine bir uğultu başlamıştı. Herkes sorumlular cezalanmalı diye gakgak gaklıyordu. Yaşlı reis de anlatılanlardan etkilenmiş ve paniğe kapılmıştı. Öfkeyle:
-Bu kaçıncı vurdumduymazlık böyle? Daha tilkilere madara olduğumuz olay cümle hayvanatın dilinde. Sen bir parça peynir kap ağzına. Ama tilki gelsin, karga kardeş o güzel sesini dinlemeyi çok özledim desin. Sen de gir havaya, aç ağzını peynir tilkinin mideye gitsin. Yine kim bilir hangi akıllıya “Siz ne asil
hayvanlarsınız. Bu kadar çok yaşamanın sırrı mutlaka sizdedir.” demiştir. O da gaza gelip başlamıştır gaklamaya. Yahu bu zamane kargalarını idare etmek ne kadar zorlaştı. Kaç kere söyledim. Öyle her ortamda ulu orta gaklamayın diye. Ne yapacağız şimdi ha, söyleyin bakalım?
Ortalık bir anda buz kesmişti adeta. Seslerin havada donduğu an bu olsa gerekti. Hiçbir kargadan ses
çıkmıyordu. Tüm kargalar gagalarını öne eğmiş bir vaziyette reisin neye karar vereceğini bekliyorlardı.
Bazı genç kargalar ise kendi aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı. İçlerinden tüm genç kargaların
sevdiği Fırtınatelek yanındakilere:
-Bu ihtiyarlar da hiç çekilmiyor. Yok, şarkı söylemiş de, yok gaklamış da... Yahu bütün âlem bülbül denen o çınçın öten hayvanın, o bed sesini sanki bir şey varmış gibi dinlerken bir gün karga sesindeki ahengi, sanatı, zarafeti keşfeden ve sanattan anlayan bir tilki çıkmış. Rica etmiş bir şarkı dinlemek istemiş. Bizim karga da ağzındakini unutuvermiş başlamış şarkıya. Tilki de bunu kendine bir ikram, bir jest saymış ve peyniri yemiş. Ne yapsaydı bu kadar asil ruhlu, sanatkâr tilki, kendine yapılan ikramı kabul etmeyip de kabalık mı etseydi? Bunların yüzünden hayvanlar âleminden sanki tecrit edildik. Bizim dışa açılmamız lazım. Kıymetimiz bilinmeli. Sır da sır. Başka bir laf yok. Bir sırrı azıcık çıtlatacaksın ki kıymeti olsun. Bütün âlem peşinden koşacak.
Kendi kafadarları da bu kargayı onaylıyordu. İçlerinden birisi:
-“Aslında bizim başımızda senin gibi ileri görüşlü, vizyon sahibi, genç ve atak birisi olmalı. Bu ihtiyarı ve yanındakileri alaşağı etmenin zamanı geldi artık. Biz yeni bir ekip oluşturup yönetimi ele geçirmeliyiz.” dedi.
Diğer genç kargalar da bu teklife katılıyorlardı. Bu yüzden genç kargaların toplandığı kümede bir hareketlilik, bir uğultu ve kanat sesleri yükselmeye başlamıştı. Yaşlı reis öfkeyle onlara doğru yöneldi ve:
-Kendi aranızda ne gaklıyorsunuz? Burada mühim bir mesele müzakere ediliyor. Bir fikriniz varsa çıkın konuşun. Bu gün bu mesele hallolmadan bir yere uçmak yok. Sabaha kadar buradayız.
Bu duruma sevinen yine genç kargalar olmuştu. Sabaha kadar kendi aralarında örgütlenebilirlerdi.
Sabahleyin yapacakları bir hamleyle de yaşlı kargayı devirip yeni reis namzedini başa geçirebilirlerdi.
Önce içlerinden en güvendikleri kargalardan bir konsey oluşturdular. Herkes ihtiyarları alaşağı etme konusunda hem fikirdi. Ancak bu kadar kalabalık bir topluluğu sabaha kadar ikna etmek zor olacaktı. Çok ince bir plan yapmalıydılar ki herkes bu işte yanlarında olmalıydı.
Derken değişim fikrini ilk kez ortaya atan kurnaz karga “Buldum.” diye sevinçle gakladı. Diğer kargalar hemen etrafında toplandılar. Kurnaz Karga başladı planını anlatmaya:
-Önce bütün kargaların arasına dağılıp “Sırrımızı insanlara gösterenin reis ve yanındaki ihtiyarlar olduğunu yayacağız. Çünkü reiste ve ihtiyar heyetinde kimsenin bilmediği bir büyü var. Bunlar ölümsüzlük iksiri ile kendilerini tütsülemişler. Bu iksirin gücü güneş doğarken onların bir teleğini koparıp teleği gagasıyla güneşin doğduğu tepenin üzerine ilk bırakana geçiyormuş. Reis ve ekibi sırf bu sırlarını saklamak için tersimizdeki ilaç meselesini insanlara duyurmuşlar. Bizi de boşu boşuna birbirimize düşürüyorlar.” diye yayacağız. Tüm kargalar güneşin doğuşuyla bir anda reis ve ihtiyar heyetinin üzerine çullanacak. Tabi reis ve ekibi bu şekilde devre dışı kalacak. Daha önce Fırtınatelek oraya gidecek ve geceyi orada geçirecek. Sabah oraya gelenleri ağzında bir telekle karşılayacak ve bizler de hemen yeni reis olarak onu ilan edeceğiz. Tüm kargalar bu oldu bitti ile reis olarak onu seçecekler. Sonrası kolay. Şimdi herkes en güvendiği kargaları tüm kümenin içine yollasın bu sabaha kadar tüm kargalar bu işe inandırılmalı.
Herkes etrafa dağılmıştı. Kavaklıktaki her ağacın, her dalın başında gruplar halinde tünekleyen kargalara olay ballandıra ballandıra gaklanıyordu.
Fırtınatelek ve birkaç karga gizlice tepeye doğru uçup oradaki bir ağaca tünemişlerdi. Sabaha kadar tüm kargalar bu yalana inandırılmıştı.
Sabah güneşin ilk ışıkları ile birden ortalık karıştı. Bir anda reis ve ihtiyar heyeti parça parça edilmişti. Havada tüyler, telekler uçuşuyordu. Ağzına teleği alan güneşin doğduğu tepeye uçuyordu. Tabi tepeye
gelenleri Fırtınatelek ağzında başka bir kargaya ait telekle karşılıyordu. Bu arada Fırtınatelek’in adamları hemen bulundukları yerden çıkarak “Yeni reisimizi selamlayın. Teleği ilk olarak tepeye götüren Fırtınatelek yeni reisimizdir. Herkes saygıyla önünde eğilsin.” diye gaklamaya başladı. Kargalar ne olduğunu anlamadan topluluğa uyarak yeni reislerini selamladılar.
Hemen yeni bir yönetim oluşturuldu. Fakat asıl önemli mesele ortada kalmıştı. Terslerindeki ilaç yani şu meşhur sır meselesi ne olacaktı? Yeni meclis bu işi çözmek için acilen ilk toplantısını yaptı. Sonunda bir çözüm bulunmuştu. İşin mucidi Yeni Reis Fırtınatelek’in sağ kanadı olan kurnaz kargadan gelmişti. Kararını açıklamak için yüksek bir dala çıktı ve başladı gaklamaya:
-Bundan sonra bu sırrımızı saklamak için herkes kendi tersini yiyecek. Ortada ters bırakılmayacak.
Karar açıklanınca bütün kargalar sevinçle kanat çırpmaya başladılar. Gökyüzü bir anda adeta kargalardan oluşan bir bulut gibi kaplanmıştı.