ATLI POLİSLER-ÖLÜMDEN BAŞKASI

Atlı Polisler


1994 yılında İstanbul Polis Moral Eğitim Müdürlüğünden İkmal Bakım Daire Başkanlığına atandığım sırada atlı polis teşkilatı kurulma işlemleri devam ediyordu. Göreve başladıktan birkaç gün sonra Romanya'da araştırılan ve gidilip görülen eğitimli polis atlarının alım işlemi yapılıyordu. Uzun görüşmeler ve pazarlıklar sonucu 30 civarında at satın alındı. Bu atlar, polis atı olarak Romanya'da eğitilmişti ve Türkiye'de de polis atı olarak kullanılacaktı. Atlar için Türkiye Jokey Kulübü ve Tarım Bakanlığı ile görüşülerek, Beştepe Atlı Spor Kulübü içerisinde yer ayarlandı ve Romanya’dan getirtilen atlar buraya yerleştirildi. Bu arada atlara binecek polisler ve onlara bakmak için seyisler görevlendirildi. Ancak ne yazık ki atlarla anlaşmak oldukça sorun olmuştu ve bu sorun atların alımı sırasında göz önünde bulundurulmayıp atlanmıştı.
Sorun şuydu: Atlar Romence eğitilmişti oysaki seyis ve binici polisler Romence bilmiyordu, dolayısıyla atlar ne durdan ne de yürüden anlıyorlardı. İlk birkaç gün içerisinde seyisler, binici polisler ve atlardan bayağı sakatlanmalar oldu.
Atlar, seyis ve binicilere kötü davrandıkça, onlar da atların yemlerinden kesmeye çalışıyorlardı. Sonuçta atlara Türkçe kursu, seyis ve binicilere de Romence kursu verilerek orta noktada anlaşıldı ve atlar da laftan sözden anlar oldular. Lisan konusu çözümlenince binici ve seyisler atları, atlar da binici ve seyisleri cezalandırmaktan vazgeçti.
Kim demiş ki atlar yabancı dil bilmez diye, bizim atlar Romence bile biliyor, Türkçeyi de öğrendiler. Hatta sırtında müdür mü, savcı mı, vali mi, pasa mı, yoksa amir mi var onu bile bilerek ona göre davranıyorlar. Sonuçta polis atlar da polis kadar akıllı olmak zorunda değil mi?

 

Ölümden Başkası


Elazığ'da görev yaptığım dönemde MR çektirmek üzere Fırat Üniversitesi'ne gitmiştim. Doktorun tavsiyelerini dinledikten sonra MR aletine girmek üzere hazırlandım. Bu arada doktor bana orada bulunan bir düğmeyi göstererek sıkıldığımda veya fenalaştığımda o düğmeye basabileceğimi söyledi. Daha sonra da tabut gibi kapkaranlık olan MR aletinin içine girdim. İşlem yarım saat kadar sürecekti. Aletse kapalı, dar, hiçbir şey görmüyorsun; âdeta ölmeden mezara girmek gibi bir şey... Aynı anda da müzik olarak Candan Erçetin'den “Ölümden Başkası Yalan” isimli şarkı çalıyor. Zaten tabutun içinde gibi düşünüyorsun, bu da ölümü hatırlatmanın katmerlisi ve korkutmanın âlâsı. MR çekimi bittiğinde görevli doktora,
“İnsana ölümü hatırlatıp âdeta tabutta olduğunu bildiriyorsunuz, başka şarkı bulamadınız mı?” diye sorduğumda;
“Müdür Bey, radyo çalıyoruz, hangi şarkı çıkacağını da bilmiyoruz. Buraya bir teyp alıp da kasetten yayın yapma imkânımız olmadı.” dedi. Olayı Fırat Üniversitesi Rektörü, benim üç okuldan birden hocam olan Sayın Eyüp İspir'e anlatarak,
“Hoca’m ölmeden insanı mezara koyuyor, üstüne üstlük daha da acı çektirmek için ‘Ölümden Başkası Yalan’ şarkısını dinletiyorsunuz. Bu kadar eziyet fazla değil mi?” diye sitem ettim.
Eyüp Hoca, olayı araştırıp anlamış olacak ki, bir sonraki kontrol için tekrar MR çektirmeye gittiğimde çalan parça, ölümü unutturup yaşamı hatırlatan türdendi.


Yorumlar - Yorum Yaz