Kalmamış Acem'in kızı gelini
Hepsinin kaşıyla gözü masnui
Bir garip edayla büker dilini
Selamı, sohbeti, sözü masnui
Tornadan çıkmışça burunla dudak
Yüzeyde zerrece kalmamış budak
Her yere ustaca dokunmuş bıçak
Kabuğu, gövdesi, özü masnui
Başını bağlar da bir al yazmayla
Geçirir gününü gezip tozmayla
Burnunu kaldırır altın hızmayla
Duruşu, bakışı, pozu masnui
Akşamı ayrıdır sabahı ayrı
Bir kere küstü mü tanımaz gayrı
Ağzının tadına dokunmaz hayrı
Şekeri, şerbeti, tuzu masnui
Evsin kurup gizli gizli can avlar
Kurumuş dal gibi boyası kavlar
Kebabı alevin üstünde tavlar
Odunu, ocağı, közü masnui
Ne azizi belli ne aşkı belli
Yüz versen üstüne ister yüz elli
Sürgüsü sürmesi, al ile güllü
Dudağı, yanağı, yüzü masnui
Ağzından eksilmez aziz-i cunem
Sensiz harap olur saadet hunem
Hüseyin misali dökülür hunem
Dilinde inleyen sızı masnui
Kediyi köpeği sürmüşler kentten
Sadece bulursun eski Derbent'ten
Ayırmak imkânsız yarım tülbentten
Kucaktan düşmeyen tazı masnui
Kurt daldı sürüye yıkıldı ağıl
Bir öpüş uğruna eğil ha eğil
Allığı morluğu kendinden değil
Rimeli, pudrası, tozu masnui
Havası bazı vakt acem şirazi
Bazı vakt kürdiye oluyor razı
Kendi kefesini tartmaz terazi
El âlem içinde hazzı masnui
Sorsan: "İrani'yem." deyip de geçer
Bu demde yüzünde çiçekler açar
Aslını sorarsan kuş olup uçar
Kendine biçtiği mazi masnui