Gün geçmiyordu ki memlekette bir şiir yarışması düzenlenmesin. Muhtarlıklar, il ve ilçe belediye başkanlıkları, dernekler, şirketler, federasyonlar, konfederasyonlar, sendikalar, kurumlar, kuruluşlar…
Nigâr Hanım, son üç yılda yüz yirmi yarışmaya katılmış, yüz on dördünde birinci, altısında ikinci olmuştu. Nigâr Hanım’ın şiirlerine ikincilik ödülü veren kurumlar, kuruluşlar, cemiyetler, birlikler şiddetle protesto edilmişti.
Nigâr Hanım’ın şiirini ikinci ilan etmek nasıl bir densizlikti? Onun adı yeterdi. Hep bu kifayetsiz jüriler yüzünden oluyordu bunlar.
Son günlerde Anadolu Yün Çorap İmalatçıları Birliği (AYÇİB) de bir şiir yarışması düzenlemişti. Jüride ülkenin en ünlü akademisyenlerinden Ahmet Münif (Ki Nigâr Hanım’la ilgili bir yüksek lisans bir de doktora tezi yaptırmış, hakkında makaleler yazmıştı.), Müsavat mecmuasının umum neşriyat müdürü İsmet Asım, Maarif Nezareti’ni temsilen Kadriye Emin, AYÇİB yönetim kurulu başkanı Zehra Kemal, nihayet o güne kadar otuz beş şiir kitabı yayımlamış şair Kerime Fevri vardı.
Yarışmaya beş bin üç yüz yetmiş iki şair katılmış, değerlendirmeler üç ay sürmüştü.
Yarışmada birinciye 15 altın, ikinciye 10 altın, üçüncüye 5 altın, bir adet mansiyona da 3 altın verilecekti.
Jüri değerlendirmesini tamamladığında beklenmedik bir sonuçla karşılaşıldı. Nigâr Hanım ikinci olmuştu. Birinciliği Cevat Zakir adlı genç bir şair kazanmıştı.
Olamazdı, olmamalıydı. Tek tek verilen puanlara bakıldı. Dört jüri üyesi Nigâr Hanım’a tam puan verirken bir üye en düşük puanı vermişti. Bu jüri üyesi de şaire Kerime Fevri’ydi. “Ben ki otuz beş adet şiir kitabı yayımlayayım da, hemcinsim Nigâr kadar popüler olmayayım, nedendir?” demiş ve değerlendirmesini buna göre yapmıştı. İlk akla gelen sebep kıskançlıktı ama başka bir sebepten de söz ediliyordu. Birinciliği kazanan Cevat Zakir, Kerime Fevri’nin teyze oğluydu. Sırf bu yüzden tam puanı götürüp ona vermiş olabilirdi.
Birlik yetkililerinin ağzını bıçak açmıyordu. Sonuç ilan edilecekti ama bu tam bir fiyasko olacaktı. Protestolar ardı ardına gelecekti.
Kerime Fevri’yi jüriden çıkarıp değerlendirmeyi tekrar yapmayı denediler. Kedime Fevri dişli çıktı.
“Dava ederim sizi.” deyiverdi.
Çaresiz, sonucu bu hâliyle ilan edeceklerdi.
Sonucu ilan etmek için geniş katılımlı bir toplantı düzenlendi.
Bütün memleket oradaydı.
Nigâr Hanım her zaman olduğu gibi ön sıradaydı.
Sunucu, sonuçları ilan etmek için kürsüye geldi.
Mansiyon: Esma Davut.
Üçüncü: Kadir Nazmi.
İkinci: Nigâr Hanım.
İkincilik ödülünü vermek üzere Nigâr Hanım kürsüye davet edilmeden önce yarışmanın birincisi Cevat Zakir’in kürsüye çıkmak için ısrarla müsaade istediği görüldü.
Sunucu, “Sıranızı bekleyin, birazdan çağıracağım.” dese de, Cevat Zakir, “Çok mühim efendim, âcilen bir açıklamada bulunmam lazım.” diye bağırdı.
Sunucu, yöneticilerden onay alınca,
“Buyurun, Cevat Zakir Bey,” dedi.
Cevat Zakir kürsüye geldi.
Önce Nigâr Hanım’ı selamladı.
Ardından “Program akışına müdahalede bulunduğum için affımı diliyorum. Ama müsaadenizle bu açıklamayı yapmak mecburiyetindeyim.” dedikten sonra devam etti:
“Muhterem Jüri Heyeti ve Kıymetli Misafirler,
Hepinize hürmetlerimi arz ederim.
Nigâr Hanımefendi’nin ikinci olduğu bir yarışmada ben birinci olmaktan utanırım. Şiirini görmedim ama birincilik kesinlikle Nigâr Hanım’ın hakkıdır. Ben bu düşüncelerle şiirimi yarışmadan çekiyor, yarışmaya katılmamış gibi muamele görmeyi istirham ediyorum.”
Salondan müthiş bir alkış yükseldi. Islıklar tavanı deldi.
“Yaşa! Var ol! Helal! Adamsın! Adamın dibisin! Gönüllerin şampiyonu!” sesleri doldurdu koca salonu.
(İlm-i nücuma göre 1964’te Sartre, Nobel’i; 1972’de Cüneyt Arkın, Altın Koza’yı; 1973’te Marlon Brando, Oscar’ı; 1996’de Nick Cave, MTV Müzik Ödülünü; 1997’de Osman Sembene İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülünü reddedecek ama hiçbiri Cevat Zakir’in feragati kadar ses getirmeyecek.)
Jüri de, birlik yetkilileri de, şairler de, nihayet misafirler de rahat bir nefes aldılar. İşte şimdi adalet yerini bulmuştu. Bu durumda sıralama değişmişti. 1. Nigâr Hanım, 2. Kadir Nazmi, 3. Esma Davut, Mansiyon: Arif Hüsnü.
Birlik yetkilileri ödül törenine zenginlik katacak sürprize geçebilirlerdi.
Ödül töreninin ardından yarım saat çay ve ihtiyaç molası verildi. Ardından sunucu programı renkli hâle getirmek istediklerini belirtti.
Programın bu bölümünde büyük ödüllü ve acayip eğlenceli bir yarışma düzenleneceğini, yarışma jürisinin vali, belediye başkanı ve üniversite rektöründen oluşacağını söyledi. Kendilerine zahmet vermemek için jüriyi sahneye davet etmeyeceğini, jüri üyelerinin oturdukları yerden değerlendirme yapabileceklerini ekledi ve yarışmayı yönetmek üzere şair Osman Suzi’yi sahneye davet etti.
Osman Suzi elinde birkaç çift yün çorapla sahneye çıktı.
“Değerli şairlerimiz, aranızda kırkını çıkaran ve en az iki şiir kitabı yayımlayan şairleri sahneye davet etmek istiyorum.” dedi.
Az sonra neredeyse salondaki bütün şairler sahnedeydi.
Bu işte bir gariplik olmalıydı. Bu şairlerin hepsi kırk yaşın üstünde miydi gerçekten? Hepsinin ikiden fazla şiir kitabı var mıydı?
Şimşek hızıyla bir çözüm geçti aklından Osman Suzi’nin.
“Değerli şairlerimiz, lütfen kimliklerinizi ve şiir kitaplarınızı gösterir misiniz?” dedi.
Kimliğini unuttuğunu, kitaplarını yanında taşımadığını söyleyenler, “Ama böyle güvensizlik olmaz ki!” diyenler oldu.
Fethi Sacit, kimliğini uzatırken,
“Bakmayın kimliğimde otuz sekiz yazdığına. Aslında kırk bir yaşındayım. Askere geç gideyim diye küçük yazılmışım.” diye açıklamada bulundu.
Osman Suzi işin içinden çıkamayacağını anlayınca çabucak çark edip kimlik ve kitap kontrolünden vazgeçti.
Jüriye döndü:
“Sayın jüri, hangi şairimiz tek ayak üzerinde bir yere tutunmadan ve dahi yere düşmeden bu çorapları giyebilirse Nigâr Hanım’la yarın kahvaltı edecek.”
Belediye Başkanı el kaldırdı.
“İtirazım var, Osman Suzi Bey,” dedi. “Bizim de gençliğimizde şiir yazmışlığımız var. Bizi niye yarışmaya dâhil etmediniz?”
Osman Suzi “Sayın reisim, affedin. Bir dahaki sefere inşallah!” dedikten sonra yarışmayı başlattı.
Yere yıkılanlar elendi. Duvardan, sandalyeden, sunucudan destek alarak çorap giymeye çalışanlar yarışma dışı kaldı.
Sahne boşalmıştı. Bir çift çorabı tek ayak üstünde giyecek tek şair çıkmamıştı.
Sunucu Osman Suzi,
“Öyleyse ihale bana kaldı.” dedi.
Mikrofonu usulca yere bıraktı. Kaşla göz arasında iki yün çorabı da giydi. Salonun yarısı homurtularla dolarken diğer yarısı alkışlarla yıkıldı.
Ertesi gün Osman Suzi, Nigâr Hanım’la sabah kahvaltısı ederken bütün gazeteler, mecmualar, Cevat Zakir’in asil feragatini övüyor, bir hakkın teslim edildiğini yazıyorlardı.