NİGAR HANIM VAY/Altı-Her Okura Bir Fincan

Fransız yazar Balzac’la Türk şair Nigâr Hanım arasındaki en büyük benzerlik nedir?
“Bu soru da nereden çıktı?” demeyin lütfen! Elinizdeki elektronik aygıt neyse onun tuşlarına yüklenmeyin. O müzevir, o geveze, o düzenbaz, o yalan yanlış bilgilerle aklınızı bulandıran Google’a da sormayın sakın.
Hadi genel ağın patika yollarında yormayalım sizi. Cevabı biz verelim: İkisi de kahve tiryakisidir ve çok kahve içer. Bu, sizin çağınızda çok önemsiz bir bilgi olabilir ama bizde öyle değil.
Bizde okuyucular, bir şairin, bir yazarın elbise bedenini, şemsiye rengini, ayakkabı numarasını bile bilmek isterler. Ne yiyip ne içtiğini, hafta sonu Mısır Çarşısı’nda ne aradığını, Kâğıthane’ye kiminle gittiğini, Göksu’da kiminle sandal gezintisine çıktığını merak ederler. Çocukluğunda kızamık geçirmiş mi, sıbyan mektebinde, ilk mektepte, rüştiyede, idadide nasıl bir öğrenciymiş; tembel miymiş, çalışkan mıymış, ilk okuma ve yazmayı kaç ayda sökmüş, vs. vs. Hani siz magazin diyorsunuz ya. İşte o. Anlayacağınız, her çağın magazini var.
Bugünlerde Hanımlar Âlemi Gazetesi bir anket düzenledi. Üç seçenekli anket sorusu şöyleydi:

Pek kıymetli şairemiz ve muharriremiz Nigâr Hanım kahveyi nasıl severler?
A. Sade
B. Orta
C. Şekerli

Not: Cevabı doğru tahmin edenlere Nigâr Hanım’ın kahve içtiği fincanlardan birer adet hediye edilecektir.

“Bir fincan nedir ki? Fincan takımı olsa neyse.” deyip geçmeyelim. Hele de “Okuyucular anketi çok saçma bulmuş, ‘Bana ne Nigâr Hanım’ın kahvesinden, fincanından, telvesinden.’ demiş ve anketi cevapsız bırakmışlardır.” gibi sözüm ona güçlü bir öngörüde bulunmayalım lütfen. Evet, fincanın maddi değeri elli kuruştu ama manevi değerine paha biçilemezdi. Çünkü o fincanla Nigâr Hanım kahve içmişti.
Mecmuanın telefonları kilitlendi, genel ağ sitesi çöktü. Şaşırtıcı biçimde herkes doğru cevabı biliyordu. Bu nasıl olabilirdi? Mecmuanın tirajı otuz bindi. Herkes doğru cevabı bildiğine göre mecmua otuz bin fincan dağıtmak zorundaydı. Mademki söz verilmişti, o söz tutulmalıydı.
Peki, ama nasıl?
Mecmua idarecileri başlarını ellerinin arasına aldılar, uzun uzun düşünüp taşındılar, çareyi devletten hibe yoluyla otuz bin fincan alıp okuyucularına dağıtmakta buldular.
Önemli bir engel kazasız, belasız, usûletle ve sühûletle aşılmıştı. Şimdi bir başka müşkülü halletmek gerekiyordu: Nigar Hanım’a otuz bin fincan kahve içirmek.
İşte bu imkânsızdı. Nigâr Hanım, çağdaşı Honoré de Balzac gibi günde elli fincan kahve içse fincanların tamamını kullanması altı yüz gün sürerdi. Yani yirmi ay. Okuyucu o kadar sabreder miydi? Ayrıca bakalım Nigâr Hanım’ın narin bünyesi o kadar kahveyi kaldırabilecek miydi?
Mecmua, bir anket daha düzenledi. Okuyucuların fincana nasıl sahip olmak istediklerini sordu.
Okuyucular, Nigâr Hanım’a kıyamadılar. O kadar kahve maazallah kafein krizine sebep olabilirdi.
(Beynelmilel bilim insanı ve diyetisyen Canan Karatay’ın notu:
Doğrudur. 90 ml hacimli bir fincan kahvede yaklaşık 40 mg kafein olduğu düşünülürse günde 50 fincan kahve 2000 mg kafein demektir. Buna göre altı yüz günde toplam 1.200.000 mg kafein içilmiş olur. Bu da 1,2 kg kafein demektir. Tıp, bir yetişkinin günde ancak 3-4 fincan, yani 300 mg kafein alabileceğini söyler. Buna göre Balzac insan değildir.)

Okuyuculardan “Fincanların kulpuna dokunsun yeter.” diyenler olduğu gibi, “Hayır, efendim, o da kıymetli şairemiz için yorucu olur, fincanlara o ahu gözleriyle bir kere nazar etsin yeter.” diyenler de oldu. Bir de mümkünse Nigâr Hanım’dan kahve temalı bir şiir istediler.
Bu sonuç mecmuanın canına minnetti. Başyazıda şairenin fincanlara sabah, öğle ve akşam olmak üzere üç kere baktığı ilan edildi ve fincanlar okurlara dağıtıldı.
Patron Mümtaz Fehmi bir sonraki sayı için bir kahve şiiri yazmasını istirham etti şaireden.
Nigâr Hanım,
“Ay, üstüme iyilik sağlık. Ismarlama şiir olur mu ayol?” diye söylendi.
“Aman efendim,” dedi Mümtaz Fehmi. “Okuyucu böyle istiyor. Malum, okuyucu velinimetimizdir. Arzuları bizim için emirdir. Dikkate almak mecburiyetindeyiz.”
Uzatmayalım, Nigâr Hanım o ısmarlama şiiri üç gün sonra yazdı, mecmua da bir sonraki nüshasında şiiri ön kapağında yayımladı.
Böylece bir millî mesele daha çözüme ulaşmış oldu. Herkes derin bir nefes aldı.
Nigâr Hanım’ın divan şairi Nev’î’den ilhamla yazdığı ve “Nev’î’nin Kahve Redifli Gazeline Nazire” başlığıyla okuyuculara sunduğu şiir şöyleydi:

Cana can kahve aman dillere destan kahve
Ben gedayım nicedir ruhuma sultan kahve

De ki semtinde gezen herkese boncuk dağıtır
De ki hercai sıfat cilveli fettan kahve

Gelecekten haber anlatmayı nerden bilelim
Bize fal bakmak için vermese imkân kahve

İki mazmun bulamaz hem iki mısra yazamaz
Şuara içmese şayet iki fincan kahve

Senin ev sahibin olsun nefes aldıkça Nigâr
Oluver her sabah akşam bana mihman kahve

Nev’î’nin Nigâr Hanım’a ilham veren beyti şöyleydi:

Erte derse çıkamaz gice kitaba bakamaz
Eğer içmezse müderris iki fincan kahve


Şiir tıklanma (affedersiniz) okunma rekorları kırdı. Edebiyat dünyasını tam anlamıyla çalkaladı.
Sonra ne mi oldu? Yeni bir moda başladı. Birçoğu Nigâr Hanım’ın şiirine nazire olmak üzere devrin neredeyse bütün şairleri kahve şiirleri yazdılar. “Derman kahve”, “ferman kahve”, “harman kahve” diyenler oldu. Kafiyeyi “âfet-i devran”, “mührüsüleyman”, “reyhan”, “mercan”, “ceylan” biçiminde sürdürenler oldu. Ali Emirî’nin “Tayyareye binmiş geziyor naz ile canan” dizesinden ilhamla modernist takılıp “antioksidan”, “dezenfektan”, “finansman”, “enstrüman” gibi kafiyeler bulanlar bile oldu. Hasılıkelam her kalemden bir manzume döküldü.
Böylece kocaman bir Kahve Şiirleri Güldestesi çıktı ortaya. Dersaadet Matbaasında yirmi bin adet basılan kitap kapış kapış edildi. Kitabın ilk baskısı bir haftada tükendi, matbaa ikinci baskıyı yapmak zorunda kaldı.
Nigâr Hanım gördüğü ilgiden ziyadesiyle memnundu. “Bu ülke benim kadrimi biliyor, şekerim.” diye sevim sevim seviniyor, Hanımlara Mahsus Gazete’de “Benim vefalı, kadirşinas karilerim,” diye başladığı başyazısını “Canlarım, Nigâr’ınız kurban olsun size.” diye bitiriyordu.
Kahve anketini sabote eden hile sonradan anlaşıldı. Taşlıtarla’dan kalkıp Nigâr Hanım’a temizliğe gelen Seyyare adlı uyanık kız, bu bilgiyi birer altın mukabili bin kişiye satmıştı. O parayla da Nişantaşı’nda bir daire almış, Nigâr Hanım’a komşu olmuştu.
Özel bilgiyi birer altına alan bin kişi de ikişer altına iki bin kişiye toka etmiş, halkalana halkana sonunda bilginin fiyatı on altına kadar çıkmıştı.


Yorumlar - Yorum Yaz