Durna:
Bu rehavet nedir, bu uyku nedir,
Bu gidiş nereye Feymanî usta?
Endişe verici bu hâl nicedir,
Uygun mu töreye Feymanî usta?
Feymanî:
Şeytan ulakların saldı salalı,
Şer düştü küreye Süreyya gardaş.
Süt beyazı gördük ala-bulalı
Kir yağdı yöreye Süreyya gardaş.
Durna:
Türk’üz, Müslümanız pâyemiz büyük,
Hudut çizilmeyen gâyemiz büyük,
Heybetli dağlardan olur mu höyük,
Düşülmez fireye Feymanî usta.
Feymanî:
Sırtlanlar dağları rehin aldılar,
Başmabeyincilerse ramak kaldılar,
Aslan postu ile çakal saldılar,
Kurt indi dereye Süreyya gardaş.
Durna:
Kat’i değil ise belki vehimdir.
Eğer böyle ise durum vahimdir,
Yara derin ise elbet mühimdir,
Tıp ne der çareye Feymanî usta?
Feymanî:
Akdeniz’in kıyısında bir dirsek,
Dönen dolapları ah görebilsek,
Çoğalır mikrobu önlemez isek,
Üreye üreye Süreyya gardaş.
Durna:
Ehl-i inkâr olan kıymet mi bilir,
Eğrinin peşinden nere gidilir,
Dolu çuval nasıl teslim edilir,
Sırnaşık fareye Feymanî usta?
Feymanî:
Ezberi bozuklar ezber bozdular,
Yemeğe ya salça ya da tuzdular,
Ehl-i müminlikten kaçıp tozdular
Fil girdi “cere”ye Süreyya gardaş.
Durna:
Eceli gelenler (!), camiye işer,
Uğrular yollara hep mayın döşer,
Kırk aşüfte ile kırk züppe düşer,
Her metrekareye Feymanî usta.
Feymanî:
Namert bana sövse bile döğüşmem,
Kalbi körün sarayına sığışmam,
Kırk aşüfte, kırk zübbeyi değişmem,
Bir soylu Sâre’ye Süreyya gardaş.
Durna:
Hakikate karşı çıkmak reva mı,
Karartıya kurşun sıkmak reva mı,
Soruyorum, yorgan yakmak reva mı,
Kızıp da pireye Feymanî usta?
Feymanî:
Basireti bağlı köre görgü ne,
Hürriyetsiz bin gün değmez bir güne,
Güzel hasletleri saldık sürgüne,
Buradan Kore’ye Süreyya gardaş.
Durna:
Süreyya der, tuz koktuysa bir elde,
Sevgi saygı barınamaz gönülde,
Sen boşver öyleyse, İzmir’e gel de;
Gidelim Tire’ye Feymanî usta.
Feymanî:
Günün kerameti akılla fendir,
Feymâni, gönülü zaptetmez kendir,
Karar vermek için henüz erkendir,
Bakalım süreye Süreyya gardaş.