ALTIN KÜPELER

Boyum hemcinslerime göre biraz uzun. Bir de yüksek ökçeli ayakkabıları giyince boyum 1,80’e yaklaşıyor. Hani kadına da yakışmıyor değil yüksek ökçeler! Zarafetine zarafet katıyor, kadın kimliğini öne çıkarıyor. Ne o öyle spor ayakkabıları ve kot pantolonları ile lap lap yürüyen kızlarımız? Oturuşlarında bile bir zarafet kalmadı. Neyse, bu konuya girersem yeni nesil ile kuşak farkım ortaya çıkacak.
Benim çalıştığım dönemde Devlet Memurunun Kılık Kıyafet Yönetmeliği vardı ve bu yönetmeliğe tabi giyinirdim. Üzerimde mutlaka ceketim ve altında da o zamanlar pantolon yasak olduğu için etek olurdu. Kıyafeti tamamlayan yüksek ökçeli ayakkabılar (yengemin tabiriyle dik kok) olmazsa olmazımdı.
İş yerine ziyarete gelen arkadaşlarımla kucaklaşırken biraz da ayakkabıdan oluşan boy farkından dolayı genelde eğilmek durumunda kalırdım. Aslında bu bir nezaket gösterisi olarak da algılanabilir çünkü senin için gelmişler sen de saygından ve yapılan ziyaretten mutlu olduğunu göstermek için misafirini kucaklarken biraz eğilmiş, önünde reverans yapmış olursun ne güzel öyle değil mi?
O günlerde çalıştığım kurumda bir söz dolaşmaya başladı: “Fatma Hanım kendinden yüksekleri sevmezmiş.” diye, yani ben “Benden yüksekleri sevmem.” demişim. Bu söylemi duyunca çok şaşırdım, çünkü benim karakterime uymayan bir düşünce şekliydi bu cümle.
Arkadaşlarımın varlığıyla, mutluluğuyla, başarılı çalışmalarıyla mutlu olan bir insandım. Böyle bir söz bana hiç yakışmazdı. Gerçi bir atasözümüz de vardır: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diye. Bu sözü ortaya atan kimdi? Hangi ortamda duydu veya ben bunu hangi düşünce ile söyledim diye kara kara düşünmeye başladım ama bulamadım. Sonra “Boş ver, seni tanıyan tanıyor.” diyerek kendimi üzmemeye karar verdim.
Bir gün iş yerime arkadaşım gelmişti beni ziyaret için. Hemen yerimden kalktım, kucaklaştık ama ben arkadaşımı kucaklarken parmaklarımın üzerinde yükseldim. Çünkü arkadaşım benden uzundu ve o an o meşhur cümle ağzımdan çıkıverince dondum kaldım: “Ben benden yüksekleri sevmem.” deyivermiştim onu kucaklarken. Bir anda sesli bir şekilde “İşte bu!” deyince, arkadaşım ne olduğunu anlamadı, garip garip ne oldu der gibi yüzüme baktı. Demek ki, böyle bir ortamda bu cümleyi kurmuştum ve o an odamda olan veya oradan geçen biri konuyu anlamadan “Fatma Hanım kendinden yüksekleri sevmezmiş.” diyerek ortalığı bulandırmıştı. Neyse dedim ya herkes kendi gibi bilirmiş karşısındakini. Ben sadece vicdanen rahatlamıştım bu cümleyi neden söylemiş olduğumu tespit etmemden dolayı.
Dudaklarımızdan çıkan sözleri biz ne maksatla söylediğimizi biliyoruz ama karşımızdaki bunu tam anlamıyla bilemiyor, çünkü kimsenin karşısındakinin beynini okuma gibi bir yeteneği yok. Bir başka örneği de şimdi vereceğim. 1989 yılıydı çocuklarımın sünnet düğünü hazırlıkları yoğun bir şekilde yapılırken, ben de genç bir anne olarak kendime göre kıyafetimi tamamladım ama kulaklarımda güzel bir küpe olsa ne güzel olurdu diye de düşünmeden edemiyordum. Benim hayalimdeki küpe gibi bir küpem olmadığı gibi ufak bir altın takım da yoktu. Bir anda arkadaşım aklıma geldi, şu boyu benden daha uzun olan arkadaşım. Onun iri halkalı altın küpesi vardı, çok hoşuma giderdi. Uzun dalgalı saçlarımın (perma ile dalgalandırılmış) arasından ne güzel gözükecekti. En iyisi ilk karşılaşmamızda arkadaşımdan rica etmeliydim küpelerini. Öyle de oldu evlerimizin yakın olması nedeniyle sık görüşüyorduk. Ben düğün davetiyelerini yazarken eve gelen arkadaşıma aklımda olanı olduğu gibi soruverdim:
“Sen bizim düğünde ne takmayı düşünüyorsun?”
Benim bu sorumun üzerine arkadaşımın yüzünde bir dalgalanma oldu. Şaşırdı, sustu şaşkın şaşkın yüzüme baktı ve sonra mahcup bir şekilde:
“Ben para takmayı düşünmüştüm.” demez mi? Bu kez yüzünün rengi atan, mahcup olan ben oldum. Hâlbuki arkadaşım bizim düğünde küpe olarak ne takınacaktı, ben onu merak etmiştim. Eğer halka küpesini takmayacaksa bana verebilir mi diye düşünerek sormuştum bu soruyu. Mahcup olmuş, kendimi küçük düşürmüştüm. O anki duygularımı cümlelerle anlatamam. Öyle ya, ne hırslı bir kadındım, arkadaşıma düğünde takı olarak ne takacağını soruyordum. Benim sorum öyle anlaşılıyordu çünkü. Kendimi anlatmam, ifade etmem tabii ki biraz güç oldu. Sonuçta birbirimizi tanıyorduk, niyetimizi biliyorduk, konuyu tatlıya bağladıktan sonra katıla katıla gülmeye başladık.
Düğünde arkadaşım çocuklarıma takı olarak ne takmıştı inanın bilmiyorum ama arkadaşımdan ödünç aldığım altın halka küpelerin bana ayrı bir zarafet kattığını çok iyi biliyordum.


Yorumlar - Yorum Yaz