CIZZZ/LA-MAK

-“Ne günlerden geçmiş memleket! Bi baksana Memet. Hooopp Memmeeet!”
-“Buyur ağabey bi emrin mi var?”
-“Var elbet, koş da şu samanlıktan biraz ot getirive!”
-“Heman getiriyom beyim.”
Geçer zaman, sinirlenir ağa mı, bey mi nedir, siz karar verin gayrı.
Bağıra çağıra gider samanlığa doğru bizim Memet. Gider de çıkmaz onca zaman sesi. İyi de durmaz ki beyi. Koşar sinirle seslenir:
-“La Memet, hoopp! Nerdesin nerdee? Bi balya samandan hâlâ bi parça koparmadın mı?”
-“Beyim dikenli otlaa vaa borda, ayağıma batıyolla!”
-“Oğlum giysene Cızlavat’ını, ne diye girdin bu dikenlerin arasına!”
-“Emir demiri keser ağabey, girmesem gızardın, Cızlavat’ım gayboldu desem de gızardın. Dikkat edem de getirem dedim emme o da olmadı, battı ayaklarıma. Çıkaramadım ne yaptımsa.”
-“Gel oğlum gel, otur şu balyanın üstüne otur hele.”
Kim bulabiliyordu ki Cızlavat’ı, köyde ağaysan giyerdin çizme, hem de deriden, dananın en irisinin derisinden.
Fukaraya cennet öbür dünyada. Bulabilene aşk olsun.
Bayram olur da alabilirse aşkı daha büyük olsun.
Sattığı ürünü para ederse çocuklarının yastığının altına koyuverirdi fukara köylü bayram arefesinde.
Para etmezse dikerdi analar büyük bir özenle.
Yapılan yamaların kokusu komşunun köpeğini kaçırırdı ama çocukların buna da büyüktü özlemi.
Köylüde durum bu da kenar mahallenin fukarası ne halde peki? Akşama kadar ırgatlık yapan Hasan, beli bıkını tutmayacak kadar tütün fidesi diken Ayşe nasıl alacak her bayram Cızlavat çocuklarına! Kaç
yama yapılmış elbiseyle geçirilen onca bayram varken yeni Cızlavat kimin haddine!
Ne günlerden geçmiş memleket! Ula Memmet, ula Memmet!
Şimdi ayda bir değişmezse fakirin bile spor ayakkabısı, ayaklarına vurur öyle değil mi abisi, uyuyamaz çocuklarımız. En afilisinden olacak ama. Kabul buyurmaz bizim çocuklar. Üzülüyor insan be  bizimkilere. Hiç Cızlavat özlemi çekemeyecekler! Onun kokusunu büyük ve bulunmaz bir özlemle ciğerlerine çekemeyecekler. Adıdası, Naykı bilir ya bizimkiler... Oyun konsolları ellerinde, tik tok diye öten saatleri değil, kaybettikleri vakitleri!
Büyümüyor bizim gibi sokak aralarında. Elleri toprağa değmiyor. Merhamet toprakta yüklü. Ellerinden yüreklerine inmiyor merhamet toprağın bağrından. Enerjilerini elektrik prizinden alıyorlar ki ayaklarından inmiyor toprağa. Bugün bir çocuk gördüm elleri çamurlu, yüzüne de sürülmüş çamurdan. Bir sevindim ki sormayın.
-“Dedim nedir adın, okul ne âlemde?”
-“Berkay dedi adım, okul yerli yerinde.”
-“Dedim ki merhamet toprağa eli yüzü sürünende. Rahat ol, mutlu ol evlat. Gözümüz gönlümüz  seninle.”
Gitti bahçeye, mısır sulamaya babasıyla. Gülümsüyordu. Gülümsüyorduk.
Sahi ağabeyler, hanımefendiler.
Cızladı mı yüreğiniz?
Sahi ne zaman geldik bu hale?
Cebi fakir, kendi fukara ama gönlü derya, yüreği mutmain, mutlu çocuklarımız ne zaman yürek cızlatan hale geldiler!
-“İyi de şimdi Cızlavat mı giydirek çocuklara?”
-“Yok, yok! Ben kendimi anlatamamışım.”
Haydi iyi günler