Sözlerim çok dokunmuş ağır yara almışsın
Frenlerin tutmuyor, burnundan soluyorsun
Saçların beyazlamış, eriyip ufalmışsın
Ufukta çizgi gibi sanki kayboluyorsun
Kalemimi bırakmış, zırhımı çıkarmıştım
Sağlam şaire çattık duracağı yok bunun
Dost sanıp çıkınıma gül demeti sarmıştım
Hatırımı dost gibi soracağı yok bunun
Orta malı imgeler ham şairin işidir
İmgeyi mühür gibi kullanmalı bir şair
Gelişin bozgun yemiş komutan gelişidir
Gel sana ders vereyim imge-simgeye dair
Yavuz ve Dinç ortağın yetmemiş anlaşılan
Subliminal mesajla Atmaca’yı ünlersin
İflah olmazsın evet, dek dur biraz, akıllan
Salvoları yedikçe cıyak cıyak inlersin
Çok bağırdın Ercan’ım kıs birazcık sesini
Ne tuzak kurar isen biiznillah çıkarım
Bana posta koyanın kulesi, kalesini
Surlarını parçalar tepesine yıkarım
Bin bir edayla şair elbisesi giyerek
Hele şunun duruşu, yalpalı gidişine
Sırf zengin kafiyeyi yakaladım diyerek
Şimdi Şahan Çoker’in bu şiirde işi ne
Torkunu yüksek sanıp gaza yüklenme bayım
Anadol pikapsın sen yokuşlarda teklersin
Bu nevrotik, psikoz hallerine hastayım
Ustayım diye gezer elâlemi keklersin
Şiirimin ardına pusuya yatıp yatıp
Gündüzün emeğini geceden çalıyorsun
Açıp da şom ağzını gözlerini kapatıp
Saymayı da bilmiyor, heceden çalıyorsun
Kalbinin atışını hissedebiliyorum
Gerim gerim gerildin cevap gelir mi diye
Bu dermansız derdine şifalar diliyorum
Hafakan kıyısında geziyorsun ne diye
Yüzün, ıslah olmayan haylaz çocuğun yüzü
Dişlerin kırık dökük, her yanında bir maraz
Ergen oğlan olsaydın şöyle söylerdim sözü
Ever bunu anası belki uslanır biraz
Yeni taşındım evet, kadim sakin değilim
Sen ara ki ben gibi hasbi komşu bulasın
Çeşme ile işim yok zemzem kuyum var benim
Kazık çaktım buraya tedbirini alasın
Hasımlığa yatırıp sermayeni, sözünü
Uzattığım dalları, gülleri kırıyorsun
Kulağın hiç duymuyor, kan bürümüş gözünü
“Oğlum bak git” şuradan, belanı arıyorsun!