Elinizin Hamuruyla
Kayseri Talas’taki öğretmenevi, Kayseri’ ye kuşbakışı bakan bir tepeye kurulmuş. Fırına pide yaptırıp akşam oraya çıkma niyetindeydim. Ağustos ayının çok sıcak bir günüydü. Talas’ta bir fırına girdim. Fırıncıya:
“Burası fırın gibi.” dedim.
Fırıncılar şaşkın:
“Abi burası zaten fırın.”
“Yazın hiç üşümezsiniz desenize!”
Aynı şaşkınlıkla:
“Ne üşümesi beyefendi, yanıyoruz! Buyurun, ne istemiştiniz?”
“Kıyma getirdim, akşam saat yedide pidemiz hazır olursa memnun olurum.” dedim.
“Ne demek abi tam yedide pideniz hazır.”
Akşam saat yedide gittim.
“Pidemiz hazır mı?” dedim.
“Hazırlayacağız, kusura bakmayın.” dediler.
Onlara:
“Bundan sonra, elinizin hamuruyla erkek sözü vermeyin.” dedim.
Diyet Karpuz
Kayseri’de, alışveriş yaparken çok dikkat ederim. Bir karpuz sergisi gördüm. 16-17 yaşındaki karpuzcuya, bir taktik uygulayayım, dedim:
“Delikanlı diyet karpuz var mı?”
Şaşırarak:
“Diyet karpuz mu?”
“Hem şekeri az, hem de rengi pembe, beyaza çalan. Sağlıklı bir karpuz yani.”
Biraz düşündükten sonra:
“Abi be, diyet derken ne demek istiyorsunuz?”
“Hani, diyet baklava derler ya! Hani içi kırmızı karpuz çok şekerli olur ya! Ben şeker hastası olduğum için bana dokunuyor, onun için şekeri az, pembe karpuzlara, diyet karpuz denir.”
Hemen sözümü keserek:
“Ağbeyciğim! Bunların hepsi diyet, sağlıklı karpuz.” dedi.
Gözüne baktım:
“Ulan kerata! Tuzağıma düştün işte. Bu karpuzlar, tarif ettiğin gibi diyetse “kabak” demektir. Bana kabak karpuzu satacaktın öyle mi? Adama böyle itiraf ettirirler işte.”
“Abi be! Sen nerelisin?
“Kahramanmaraşlıyım.”
“Kayseri’de niçin bulunuyorsunuz?”
“Halk Eğitim’de “Ticarette Uyanıklık ve Açıkgözlülük” üzerine, kurs vermeye geldim.” deyince:
“Abi be! Kursa ben de katılabilir miyim?” dedi.
“Sizin ihtiyacınız yok aslında. Siz anadan doğma açıkgözsünüz oğlum!”
Üç Aşağı Beş Yukarı
Bir mağazanın vitrininde bir gömleğe bakıyordum, tezgâhtar beni içeri davet ederek:
“Buyurun içeriden bakınız.” dedi.
“Vitrindeki gömleğe bakmıştım.”
“Daha başka gömlekler de var, buyurun içeri.” dedi.
İçeri girdim:
“Vitrindeki mavi gömlek ne kadar?”
“Yüz lira.”
“Biraz indirim yapabilir misiniz?”
“Üç aşağı beş yukarı bir şeyler yaparız.”
“Anlamadım. Neden yüz liralık gömleği bana 102 liraya vereceksiniz.”
Hayretle:
“Anlamadım, dedi. 102’yi de nerden çıkarırdınız?”
“Siz üç aşağı beş yukarı deyince 102’ye geliyor.”
İyice şaşırmıştı:
“Nasıl yani?”
“Üç aşağı 97, beş yukarı 102 eder.” deyince, mağaza sahibi:
“Allah Allah, Allah Allah Allah Allah!” demekten kendini alamadı.