KORONA DİYALOGLARI

Korona gelmeden önce herkes işinde mutlu mutlu geçinip giderdik. Hanım mutfakta, ben arkadaşlarla kahvehanede pişpirikte, çocuklar okulda, kedi eşikte, bebek beşikte durumları... Ne zaman ki korona denilen illet çıktı eve kapandık. Bu kapanmanın bir takım mahzurları ortaya çıktı. Bu günkü yazımızda onlardan bahsedeceğim.
Ne yalan söyleyelim, ev halkına zaman ayırmadığımızı fark ettim bu vesileyle. Artık bütün zamanımızı maaile birlikte geçiriyoruz. Birbirimizi iyi tanıma fırsatı bulduk. Hani ailem diye demiyorum fena insanlar değilmiş. Birlikte sofraya oturmanın, beraber sohbet etmenin keyfini çıkarıyorduk ki… Koronadan daha büyük bir mesele çıktı karşımıza. Ev halkı bolca zaman bulunca teknolojiye yöneldi. Telefonlar cepten çıktı elden düşmez oldu. Cepler cebe desek de kimsenin beni dinlediği yok.
Efendim fakir hanemizde huzur hâkimdi. Ancak bu durum huzurumuza limon sıktı. Teknoloji ilerledi demek, ne demek? Atı alan Üsküdar’ı aştı desek daha doğru bir söz olur. Evde bütün tayfanın elinde birer telefon. Durum paylaşma yarışındayız. Artık her anımızı kayıt altına alıyoruz. Bu telefonlar kiramen kâtibine mi özenmiş? Bu kadarıyla kalsaydı iyiydi. Teknoloji her türlü gizlimizi saklımızı kirli çamaşır gibi ortaya dökesin mi?
Artık gizlimiz saklımız kalmadı. Geçenlerde hatun eyitti ki:
“Bey para ver de şöyle bir alışverişe çıkalım.”
Dedim:
“Hanım bizde para mı var?” Demez olaydım. Hanım telefondan emekli aylığımın kaç para olduğunu öğrenmiş. Oturmuş hesaplamış kalan parayı kuruşu kuruşuna. Beni bir sıygaya çekti ki mali müfettişler yanında halt etmiş. Artık ağız tadıyla yalan bile söylemek yok artık. Amaniiiin hanım açtı bayramlık ağzını! Hafazanallah...
Maaş hesabını korsanlar hacklesin, hesabındaki paralarının alım gücü düşe, Merkez Bankası para piyasalarına müdahale ede de paran enflasyona maruz kala, sabah seansında endeks hızla düşe sen panik atak olup hastalanasın, bankadan çektiğin paralar sahte çıka, cebin deline de bozuk paraların oradan döküle!
Eh bu kadarına da pes doğrusu! Hay senin internetine de bu interneti icat edene de… Servisi sağlayana da, bizi serverlere bağlayana da… Bu sefer ben açtım ağzımı ama gözlerimi yummadım.
Epeyce bir beddua ettim. Telefonun wi-filere bağlanamaya da internetsiz kalasın, hatların kesile de hiç bir şebekeye bağlanamayasın, kapsam alanı dışındasınız mesajları alasın, telefonuna virüs bulaşa da format atmak zorunda kalasın, bütün telefon numaraların silinmiş olsun, hiçbir arkadaşınla irtibat kuramayasın, sosyal platformlarda mesaj yazamayasın!
Ben daha bedduamı bitirmeden hanım aldı sözü bakalım ne söyledi:
“Araba kullanırken cep telefonuyla konuşasın, sonra da trafik polisine yakalanasın da en yüksek cezalarla cezalanasın, internetten ucuza aldım diye sevindiğin malzemeler bozuk defolu çıka, okuduğun kitaplar korsan ola inşallah! Yediklerin midende gaz yapa da arkadaşlarına rezil olasın, kapsama alanı dışında kalasın da arkadaşların sana ulaşamayıp sensiz halı saha maçı yapalar, medyalara gelesin inşallah! İnstagram’da like alamayasın da imajın sarsıla!
Ben de ondan alt kalır mıyım? Kaldığım yerden devam ettim:
“Tam otomatik çamaşır makinen kireçlene, kontörün bite de telefonda dedikodu yapamayasın, katıldığın bütün kadın programlarında telefonları yüzüne kapana, öğlen ne yemek yapacağına karar veremeyesin, yemeği ocakta unutasın da tenceren dibine tuta, bulaşık makinesinden tabakların lekeli çıka da herkese rezil olasın, arkadaşlarının yanında Ajans Asoşeytis Pres diyemeyesin de üzerine güleler, bundan sonra yapacağın pilavlar tane tane olmaya!”
Nefes almak için biraz duraklayınca hanım araya girdi:
“Televizyon bozula da haber programlarını izleyemeyesin, tuttuğun takım her maçta yenilsin de rakip takımı tutan arkadaşların seni alaya alalar, internetler kesile de maçları oradan buradan izleyemeyesin, yorum programlarında tuttuğun taraf iyi savunma yapamasın, televizyonun kumandası bozula da zaping yapamayasın!”
Tam bu arada çocuklar koro halinde “Amiiin!” demesin mi?
“Size ne oluyor?” dedim. “Niçin ananızın tarafını tutuyorsunuz? Marketten aldığım sütüm size haram olsun, verdiğim harçlıklar gözünüze dizinize dursun!”
Çocuklar korosu devam etti:
“Baba verdiğin harçlık bir işe mi yarıyor sanıyorsun? Marketten aldığın sütü de en ucuzundan alıyorsun. Hem televizyonun kumandasını eline geçirdin mi bize fırsat vermiyorsun. Biz dizilerimizi, annem kadın programlarını izleyemiyoruz. Sonra özetlerini komşudan öğrenmeye kalkıyoruz. Baba biraz çağdaş ol. Bizim haklarımıza da saygı göster. Modern ol, feminist ol, bilmem ne ol. Ataerkil olma, layt ol!”
Bir karış çocukların ettiği laflara bak. Neler neler söylüyorlar babalarına karşı. Ağzım bir karış açık kaldım. Sonra fark ettim ki ağzım açık kalmış. Ayıptır diye kapattım. Bir daha da açmadım. Açacak hal mi kaldı bende?
Tam böyle bir şok durumu yaşarken telefonumun oynak melodisiyle kendime geldim. Tekaüt arkadaşlarımdan biri arıyormuş. Selam kelam ve muhabbet faslından sonra asıl meseleye geldi.
“Mirim, dedi, çokca canım sıkkın parka gel de iki lafın belini kıralım.”
“Tamam geliyorum.” deyip kısa kestim.
Sırf evdeki nahoş ve mayhoş ortamdan uzaklaşmak için... Aceleyle kapıya yöneldim. Apartmanın merdivenlerini hızlıca inip caddeye çıktım. Karşıdan gelen ekibi görünce maske takmadığımı anladım. Unuttum dedimse de laf anlatamadım. Cezayı yedik netekim.
Demem o ki ihvanlarım! Her evde ufak tefek kırgınlıklar, dargınlıklar olur. Bunları büyütmemek lazım. Hanımlarla da iyi geçinmek lazım. Bedduaları müstecaptır. Tecrübeyle sabit netekim.


Yorumlar - Yorum Yaz