Abdullah üstadım şaşırma sakın
Sabah bir uğradım su yatağına
Mübala olmasın bir tona yakın
Balık düşmüş balıkçının ağına
Kepçe saldım tırnakları tutmadı
Dirgen vurdum derisine batmadı
En kalın kendirin gücü yetmedi
Halatınan astım damın mağına
Etini bitirdim yedi pazarda
Kemikleri lata yaptım hızarda
Kulağından bıçak yaptım dozerde
Tünel açtım Diniker’in dağına
Daha neler neleri var bitmedi
İç piyasa pek hoşuma gitmedi
Alman, Amerika gücü yetmedi
Seksen ülke ortak oldu yağına
Hayret sabah bizim köylü çıktılar
Bir ırmağı bir ırmağa yıktılar
Üç römork dolusu mermi sıktılar
Bu neci ki bunun bir ufağına
Akıllı Kemal’im buldu kârını
İstikbalde garant’etti yarını
Doksan parça böldüm kılçıklarını
Süven ettim Kel Ali’nin bağına
Hikâyesi: Âşık Abdullah yazdığı şiiri posta ile Ali Kemal Yiğit’e gönderir. Ali Kemal Yiğit, bu şiirin hikâyesini şöyle anlatır: “İnanın daha hiçbir gelen şiire zorlanmadım ama buna üç gün düşündüm. Nihayet bizim Asker Mehmet elinde bir balıkla geldi. Kafa çakır “Sana getirdim dayı.” dedi. Asker Mehmet, pınar gözüne her gün bir ağ atar; bir kilo, iki kilo balık düşer, onunla kafayı çeker. Bu bir fırsat, bu balık konu olsun bunu büyüteyim dedim ve Abdullah amcaya, martavalına martaval dedim.”