İbrahim abi...
Dün akşam elinde bilgisayarı ile İbrahim abi geldi işyerine. Bilgisayar adeta İbrahim abi ile özdeşleşti, olmazsa olmazı gibi bir şey. Nasıl pantolon giymeden sokağa çıkamıyorsa, bilgisayarsız da çıkamıyor artık. Elinde siyah bir çanta, çantanın içinde de bilgisayar İbrahim abinin.
Bilgisayar bozulunca yenisini aldı ama satan ikinci el vermiş, fark edince de “Bu marka pahalı, sana o yüzden ucuz verdim.” demiş, inanmış o da. Sonra yenisini aldı. Ben inanmam diye de ambalajını getirip bizim büroda açtı.
Bilgisayar her gün yeni icat çıkarıyormuş. Bir gün alttan, bir gün üstten çizgi oluyormuş. Bir gün ekran kararıyormuş. Bir gün rakamları yazıyor harfleri yazmıyormuş, bir başka gün tersi oluyormuş. Bazen ilk açtığında “ciyaakk” diye bir ses çıkarıyor, insanı korkutuyormuş.
Bazen “bu bilgisayar konuşuyor” diye getiriyor. Gerçi “görünürlük”ü hallediyormuş cetere artıya basınca düzeliyormuş, onu öğrenmiş.
Evi de şehir merkezine uzak İbrahim abinin, her gün böyle.
Dün de yazmak için sayfayı açtığında word değil vord pd diye bir şey açılıyormuş. Bir bakıyor kırmızı, bir bakıyor siyah yazıyormuş. Ya da onu dinlemiyor, başka şeyler yazıyormuş.
Bazen bilgisayar İbrahim abiye talimat veriyormuş. “Beni kendi hâlime bırak, serbest bırak, ben bilmiyor muyum?” dese de yine kendi bildiğince konuşuyormuş.
Gerçi İbrahim abi bu tür aletlerle konuşmaya alışık. Tele-sekreterler çıktığında onlarla konuşuyordu. Meselâ “PTT’ye hoş geldiniz.” dediğinde “Hoş bulduk.”, “Dahili numarayı biliyorsanız tuşlayınız.” dediğinde “Bilmiyorum.”, yeniden aradığında da aynı şeyleri söyleyince “Ya bana niye aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun kızım, sen benim dediğimi bağla.” diye konuşurdu.
Son bozulma da mikrofonu açınca olmuş, tamirci öyle söylemiş.
İbrahim abiyi tanımayan “bu şiirleri bu adam mı yazıyor?” diye on defa kendi kendine sorar.
İbrahim abinin Antik Yankılar diye bir şiiri var ki müthiş. Bunu yazmak için mitolojiyi çok iyi bilmek gerek ve ayrıca şiir hâline getirmek için de epey bir emek, zahmet, bilgi vs.
İsveç Alplerinde yaşayan bir vatandaş yaz tatiline geldiğinde Eskişehir Şairler Derneğinden hiç çıkmazdı. “Şiir evrensel olmalı.” der , bizim şiirlerimizi de pek beğenmezdi. İbrahim abinin bu şiiri için “İşte şiir bu.” demişti.
Gerçi İbrahim abinin bilgisayarla hep sıkıntısı var. Bir gün maili bozulmuş. Şifresini sordum “Aaa o çok kolay.” dedi ve başladı söylemeye. “Büyük harf B, nokta, küçük a, virgül, dokuz, noktalı virgül, sno, parantez aç, yetmiş bir, inceltme işareti, yedi vs. böyle devam etti gitti. Yasin suresini ezberlemek daha kolay. “Mail adresin ne?” deyince bir saat düşündü “İşte onu hep unutuyorum, hiç aklımda kalmıyor.” dedi. Tam giderken aklına geldi, bir yere not almış, okudu. Şöyleymiş mail adresi sagir.ibrahim@gmail.com
Hani bilgisayarda doğrulama işaretleri oluyor kargacık burgacık. “İşte onları da yaparsam tam bilgisayarı çözmüş olacağım.” diyordu. Göründüğü gibi yapılacak zannediyormuş İbrahim abi.
Gerçi bu anlatacağımın konuyla alakası yok.
İbrahim abinin evini yalıtım yapmışlar. “Yalıtım iyi bir şey. Yalıtım yapınca benim çalıştığım odanın radyatörü de ısıtmaya başladı, çok iyi oldu.” dedi.
“Yalıtımla radyatörün ısıtmasının ne alakası var?” demedim tabii de “İbrahim abi hiç yakında kombi temizletmeye falan tamirci getirdiniz mi?” diye sordum, bir hafta önce getirmişler. Gelen arkadaş kombiyi, tesisatı temizlemiş, kapalı vanaları açmış, denemiş.
Biz İbrahim Sağır ağabeyin şiirini okuyalım efendim.
Ellerinden öperek.
Antik Yankılar
Deli saçmasıyla aklın savaşı,
Gülkurusu gece düştü denize.
Kuyuya atanlar çıkarsın taşı,
Karışmam sizlerin hendesenize.
Mitos suskunluğu içmiş ehramlar,
Ramses’in gölgesi düşer sahraya.
Tutuşur efsunlu Nil’de akşamlar,
Genç kız kanlarıdır sunulan Ra’ya.
Tutankamun bir yaş daha büyüdü,
Nefertiti aşktan sırılsıklamdır.
İskenderiye’yi bir sis bürüdü,
Ege’de şu anda vakit akşamdır.
Firavun inadı kızıl deniz’de,
Nemrut karanlığı Hazer’in düşü.
Nice sırlar saklı nice bir gizde,
Ebabil kanadı ölüm gülüşü.
Olimpos’ta Zeus bir şey düşünür,
Afrodit çılgınca Eros’a koşar.
Bir mevsim artığı günde üşünür,
Pan’ın kavalında nağmeler coşar.
Ay’ı bir Erinis koydu avcuma,
Güneşi söndürmek kaldı geriye.
Deve kuşu gömsün başını kuma,
Merih’ten selam var topal peri’ye.
Yağmuru bir adım geçti gözyaşım,
Kahkahalar Zühal’de asılı durur.
Babil kulesinden attığım taşım,
Menfis’te ıslanır Saba’da kurur.
Kayıp zamanların dilsiz tanığı,
Sodom’da isyana ağlayan taşlar.
Gomora bir devrin arsız sanığı,
Nisyana gömüldü tüm âsi başlar.
İbrahim Sağır