ACEMİ KAPTAN

“Sen işin yoksa devir çamları paldır küldür;
Neslimin şöyle dönüp bakması hattâ züldür.
Gözüm ensemde değil, görmeliyim ben önümü;
Kestik attık hele mâzî denilen kör düğümü!
Ne zamandan beridir bağlıyız, artık bıktık;
Demir aldık o sizin an’anelikten çıktık.”

“Pupa yelken açılın şâyed oturmazsa gemi!
Bu tenezzüh, cici bey, doğruca Kağtâne’ye mi?”
“Hayır enginleri bir bir geçerek, gâyemize.”
“Hele bir kerre çıkın Marmara’dan Akdeniz’e!
Fıkra gelsin mi?”
“İşin fıkracılık zâten İmam!
Korkarım çam devirirsin yine...”

“Bilmem çam mam!
Bocalarken bakar üstündeki kaptan acemi;
Sarılır bir kayanın boynuna bîçâre gemi.
‘Bu nedir, Beybaba, bittik mi, ne olduk?’ derler;
Kimi evrâd okur üfler, kimi lâ-havle çeker.
‘Yok canım!’ der Hacı Kaptan, biriken yolculara:
‘Su tükenmiş, haberim yok, buyurun işte kara!’

Siz de, oğlum, bu mahârette, bu cür’ettesiniz:
Gemi yüzdürmek için kalmadı meydanda deniz!”

“Dinle bir fıkra da benden bakalım şimdi.”
“Olur.”

“‘Devr-i sâbık’ta kazâ teknesi bir köhne vapur,
Akdeniz hattına tahsîs edilir bol keseden.
Eski kaptan ‘Gidemem, der, getirin varsa giden.’
Yeni kaptan gelerek doğru çıkar mevki’ine.
Adamın tâli’i oldukça güzelmiş ki yine,
Yel üfürsün, su götürsün diye bekletmez pek,
Gece kalkar bu adem postası İzmir diyerek.
Göksu’daymış gibi fış fış yüzedursun miskin...
Denizin neş’esi a’lâ, hava enfes... Lâkin,
Bir taraftan verivermez mi nihâyet patlak,
Tekne körkandil olur, yolcular allak bullak.
Şimdi bîçâre süvârîye ne dur var, ne otur;
Dinlenir farz ederek birçok emirler savurur:

‘Getirin hartayı!’ der; baksana mâşâ’allâh:
Şile, Bartın, Kızılırmak... Güzelim, Bahr-i Siyâh!
‘Akdeniz yok mu?’
‘Hayır yok.’
‘Bu nasıl kaptanlık?’
‘Haklısın Beybaba, göndermediler, çok yazdık.’

Eğilir sonra bakar: İbresi yok bir pusula...
Yürümez ezbere, yâhû, gemi, eyvahlar ola!

Bora estikçe eser, dalgalar azdıkça azar...
‘Getirin ibreyi!’ der, bulmanın imkânı mı var?
‘İbre yok, Beybaba, bilmem ne getirsek?’ derler...
O da: ‘Öyleyse şehâdet getirin!’ der bu sefer.”


Yorumlar - Yorum Yaz