Ayvaya fıstık der şu insanoğlu
Tahlilde netleşir gerçeğin özü.
Burnunun ucunu göremez amma
Koparma derdinde gökten yıldızı.
Sirkeye yatırır asrî bilimi
Bininci kez izler nostaljik filmi
Nereden öğrenmiş dansı, çalımı?
Çalıyı dolanır, başkadır tarzı.
Bir eli yağdadır, bir eli balda
Olgun armut gibi sırıtır dalda
Baş rolü arzular sanal masalda
Sincaba kaptırır biricik kozu.
Ekmek bulamazsa pasta tıkınır
Dostunu tanımaz, pozlar takınır
Dünyayı oynatmak için ıkınır
Uzayı kokutur balonun gazı.
Meyvenin lezizi, suyun hasını
Dağlardan aşırır arabasını
Kimseye kaptırmaz zemzem tasını
Yüzdükçe stoklar denizden tuzu.
Sanır ki dünyada hiç yedeği yok
Bütün insanlar aç, kendi gözü tok
Saman alevine üfürdükçe çok
Sırtını gıdıklar davulun tozu.
Parayı duyunca eli kaşınır
Toprağı bırakıp şehre taşınır
Erozyon çoğalır, yürek aşınır
Kara kıştan beter, yabanın yazı.
İşkembesi çorba, ciğeri tava
Baklava umarken çöker pilava
Avcıyım diyenler, dönüşür ava
Kurtlar sofrasında sanırsın kuzu.
Hareket, bereket, şükür azaldı
İnişler tükendi, yokuşlar kaldı
Kartalın yerini baykuşlar aldı
Yılan gibi sokar onmayan sızı.
Didinip dururuz midemiz için
Toplayın, çıkarın, bir ölçüp biçin
Şu fâni ömürde doymazlık niçin?
Nafile uğraşır, görmeyiz farzı.
Leylâ’yı dilersen Mecnûn olursun
Aslı’nı beklerken gölge bulursun
Çemberin daralır, zorla solursun
Canından bezdirir maşuğun nazı.
Hakikat acıdır, duyan zorlanır
Sıcakta üşünür, kışın terlenir
Kalemin kırılır, saçın karlanır
Gerçeği fısıldar şairin sözü.