Sana bu satırları nezle olduğuma kanaat getirdiğim bir günün sabahında yazıyorum. Bazen yiğitliğim tutar, evde avrada temizlik olsun kabilinden yardımcı olurum. Bu hafta sonunu evde boya yapmakla geçirdiğim gibi, işi pazartesine de sarkıtınca aha sana nezle işte. Ulan neyine lazım boya moya! Evlendiğim zaman yapmıştım. Daha kaç sene geçti? Topu topuna on bir sene. Sanki eve yeni bir hatun mu getireceğiz, bizimkisi de iş değil! Eve boya yapmak için nezle olmaya değer mi? Değmez tabii ki. Hangi aklı başında adama sorsan, yaptığımız işin aklı yerinde bir adamın yapacağı iş olmadığını söyler. Sanki avrat bize madalya mı verecek. Çocuk sayısını dörde mi çıkaralım diyecek? E yok! Peki, hangi akla hizmetle dediklerini yapıyorum, üstelik dünya masraf borca girerek öbür maaşı yarılayarak yeni stres ve sıkıntılara giriyorum? Dedim ya benimkisi iş değil arkadaş. Atalar boşa dememişler avrat kısmının aklı kıt olur diye. Bir avrada kanan bu akılla ne yapacağım? Sende varsa bana bir miktar ödünç akıl gönder.
Uzun zamandır mektup yazmadığından senin de gıkın çıkmıyor. Allah vere de senin durumun benden iyi ola. Ama zannetmiyorum. Daha geçen sene avradın aklına uyup ‘bir kaç misafir döşeği yaptırak’ diye kanına girip çay kenarına yün yıkamaya gitmediniz mi? Doktorunun tavsiyesinin tersini yapıp yine soğuk suya girmedin mi? E girdin. Üstelik tokaç sallarken yengeyi insandan saymayıp kadıncağızın sözde yanlışlıkla kafasını yarmadın mı? Ressam Konan ile aynı hastalığı paylaştığını sen söylemedim mi? E söyledin. Peki, ne diye suya giriyorsun? Konan, denize bile girmiyorken, senin çayda yün yıkaman geri zekâlılığın yanı sıra ayrıca kılıbıklıktan başka birey değil. En azından ben böyle anlamaya başladım. Unuttun değil mi cebinde aylarca daflon taşıdığın günleri. Her neyse canım, her zaman bizim erkekliğimiz tutacak değil ya bazen de avratların hanımlığı tutuyor. Bu yaklaşık bende on bir yılda bir oluyor, şunun şurasında iki üç defa daha aynı işi yapabiliriz ondan sonrası zaten tufan...
Nezle kuduracak dezzeğlu. Bir taraftan selpakla yumuşak yumuşak silmeye çalışıyorum, bir taraftan da dikine yukarı çekiyorum. Aha bu satır başı yaptığım yerde nezle adını andım ya, tik olmaya başladı. Her an burnum akıyor sanıyorum ve çekmeye devam ediyorum. Herhalde burnumun ucu palyaço burnu gibi olmuştur. Akşam o evcazıma vardığımda gözel naneli, limonlu çayımı içip üzerime iki battaniye, bir yorgan attırıp ve Barış Manço’nun parçası eşliğinde terlemezsem hesaba almadığımız bu nezle ayaklarımızı zangır zangır titretebilir ve bu titreme başka titremelere de davetiye çıkarabilir. “Bir titredik bir daha kendimize dönemedik” demiş ya Osman abi. Allah göstermesin öyle bir hastalığa yakalandığımız zaman bizi tekrar titreterek eski halimize dönderecek adam bulmakta zorlanırız.
Aha selpak da bitti. Bereket versin çekmecede tuvalet kâğıdı varmış. Nasıl olsa üç aşağı beş yukarı aynı işi yapacak. Hem koku mu alıyoruz da! Kâğıt kâğıttır arkadaş. Bunu burnu akanlar daha iyi bilir. En temizi gidip gusül yapıyormuşçasına burnuma üç beş defa su çekeyim iyice bir hinkireyim. Belki akıntı biraz durur. Hem bu arada nezle olduğumu aklıma getirmemiş olurum.
Aradan tam yirmi dört saat geçti ama nezle geçmedi. Akşam gripin içtim, terlemeye çalıştım terleyemedim. Aha cebimde bir tane daha varmış. Hazır çay gelmişken bir kez daha şansımızı deneyelim. Gripini yuttuktan sonra “Kullanmadan önce kutunun iç yüzünü okuyunuz.” uyarısını görünce aha şimdi hapı tam yuttuk dedim ve çevirdim içini dışına. Bir sürü tıbbi terimi okudum bana yarayışlı hiçbir laf bulamadım. Tekrar kutunun üstüne baktığımda “baş ve diş, ağrı, ateş”te etkili olduğunu yazıyor. Bende bunların hiçbirisi yok. Gripini, nezle ve grip için opon yerine üretilen bir ilaç sanıyordum. İnsan eline geçen her ilacı şifa niyetine götürürse, mideyi ecza deposu yapar böyle. Gözünü sevdiğimin oponu. Bir kere içtin mi grip misin nezle misin kirp diye keserdi. Akşam şeytan çok rica etti. “Soğuk suya bir gir çık hiç bir şeyin kalmaz.” dedi. İyi ki aklına uyup da girmedim. Ya girseydim aynen saplıcan olurdum.
Sabah gelirken on-on beş peçete aldım. Bitti. Mendil var ama en zor durumda kullanmak için zulada bekletiyorum. İster istemez elim yine çekmeceye gitti. Tuvalet kâğıdını çıkardım. Nezle için kullanılabileceğini de hesaba katarak yaklaşık on beş cm. arayla yırtılacak şekilde hazırlamışlar. Aynen o şekilde yırtarak bir deste yaptım ve farenin kuyruğunun bitimine desteledim. İki fırt sigara çekiyor, bir burnumu çekiyorum. Arkasından da desteden bir tane alıp burnumun işini görüyorum.
Şunun şurasında kaç günümüz kaldı. Hani atalar “Nezle ilaçla bir haftada, ilaçsız yedi günde geçer.” demişler ya. Ben yine bu ata tecrübesine dayanarak dört gün daha dişimi sıkmam gerektiğine kendimi motive etmek zorundayım. Dört gün içinde başka bir hastalık çıkar ve toprakla kucaklaşırsam peşinen hakkını helal etmeni istirham ederim.